Faruk YILDIZ

DÜŞÜNCE METAFORLARI

Faruk YILDIZ

Düşünce özgürlüğümüzü kullanma hakkına sahip miyiz? Ya da mevcut koşullarda düşüncelerimizi özgürce söyleyebiliyor muyuz?

Aslında bu hususta ülkemizin sicili pek de parlak sayılmaz. Ancak Doğu’ya göre çok iyiyiz ama Batı’ya göre pek de iyi değiliz diyebiliriz. İnanç özgürlüğü hususunda çok büyük ve derin izler kaldı toplum üzerinde. Aynı şekilde salt ideolojik düşünce özgürlüklerinde ise meselenin boyutu tabi ki değişiyor. Toplumsal barış ve huzurun bozulmasına yönelik salt ideolojik ve etnik söylemlerin ve de ülkenin bölünmez bütünlüğüne ve üniter yapısına halel getirecek girişimlerin elbette ki düşünce özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi tartışmaya açık bir konudur.

Ancak adalet, hukuk, ehliyet ve liyakat meselesini esas alan uygulamalar, ekonomi, sağlık, eğitim, kültür gibi genel politikalar üzerinde genellemeler yapılarak ölçülü bir şekilde düşünce ortaya koymak her ne sebeple olursa olsun bir suç, bir kabahat ya da bir ihanet olarak görülmesi başlı başına toplumsal ruh halimizin ve bireysel olgunlaşma düzeyimizin geldiği son noktayı göstermektedir.

Ülke meseleleri üzerinde kafa yorup düşünce üretmek, çözüm sunmak, bürokrasiyi uyarmak, iktidarların hatalarını etik ve estetik bir dille izah etmeyi bir zaaf olarak görmek yerine büyük bir erdem olarak görmek gerekir.

Sivil toplumun ve sendikaların arpa uğruna hizaya geçtiği ve tekmil aldığı bir dönemde entelektüellerin de susmasını beklemek bir bakıma toplumu kaderine terk etmek demek değil midir?

Bu çaba içinde olmaya çalışan biri olarak zaman zaman düşüncelerimi bu köşeden “Düşünce Yansımaları” ve de “Düşünce Metaforları” başlıkları altında dile getirmeye çalıştım. Keyifli okumalar dileği ile.

*Sürekli bir kargaşa, bir olumsuzluk, bir başkaldırı isteği, taraf olma zorunluluğu, güçlüye yaslanmanın kanıksanmış hazzı, her eleştireni ihanetle itham etme dürtüsü, iyiyi, güzeli görme ve konuşma; kötüyü, yanlışı ve çirkini örtme mecburiyeti.

Biz toplum değiliz; toplum da biz değil.

Birey özgürleştiği zaman erdemli bir toplum olmanın hazzına varılabilir.

*Asıl marifet krala mı soytarılık yapmak yoksa hakikate mi hürmet etmek?

Birincisi hem aleni hem kolay hem de kârlı.

İkincisi zor, riskli ve aptal olana göre zararlı.

Oysaki kârlı olan yani kazandığı varsayılan asıl kaybeden; zararlı olan yani kaybettiği varsayılan asıl kazanandır.

Ey talip söyle o zaman;

Kazanan mısın yoksa kaybeden mi?

*Zaman gelince;

kılıçlar çekilince;

her dem konuşanlar susunca;

adamcıklar(!) konuşunca;

taht cehle kalınca;

adalet kılıçla dağıtılınca;

sofu softa olunca;

âlim zalim olunca;

bilgelik ölüme terk edilince;

şehir ve ülke susunca;

filozof kral olmayınca;

toplum sürü olmaktan nasıl kurtulsun?

*Aşk duyguların sonsuz birikimi olsa da kendisine bazı sınırlar çizer.

İncelik, estetik, hoşgörü ve kalbe huzur veren yangı bu sınırların ana hatlarıdır.

Çünkü aşk; kabalığa, sığlığa, bayağılığa kapı aralamaz.

Öyle olmazsa aşk, aşk olmaz.

*Aşk bir ummana benzer. Kimisine hayat verir kimisini de boğar.

*Her güç müritleriyle beraber kendi Alamut Kalesi'ni inşa eder.

Tutkuyla(!), adanmışlıkla(!), bağlılıkla (!), sorgulamadan...!

*Ruhunu kaybetmiş kalabalıklar içinde hangi ruh temiz kalabilir ki?

*Kader ağlarını örüp ayrılık vaktini getirene kadar iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini fark edemezsiniz.

*Toplum için en büyük tehlike yığın(sürü ) psikolojisidir.

Kayıtsızlık, aldanma-aldatılma, koşulsuz biat-itaat, lideri kutsama, her koşulda iktidarı övme gibi özellikler yığın psikolojisinin en belirgin hastalıklarıdır.

Bu hastalıklardan kurtulmak düşünce ve sanatta ilerlemeye bağlıdır.

*Ehliyet ve liyakate suikast düzenleyen seri katillerin yaşadığı bir zamanın tanıklığını yapmak bizim neslin yazgısı mı olacaktı?

*Bir memlekette siyaset; peşinden gidilecek adam yerine peşimden gelecek adamı tercih ettiğinde işler kötüye gitmeye başlar.

Anlayacağınız ağzına gem vurulacak, dizginlenecek adamı aramak o memleket adına başlı başına işlenecek en büyük cinayettir.

*Örselenmiş sevdalar kendine gelmek için bazen yalnız kalmaya ihtiyaç duyar.

*Bu hayatta her anınızı birbirinizi anlamaya ve sevmeye harcayın. Önyargılarınızdan arınmadıkça anlamak ve sevmek için bir nedeniniz olmayacaktır.

*Ömerler; herkesin birbirine benzediği yerde değil; hiç kimsenin birbirine benzemediği yerde aranır.

Kendi içinde değil; halkın içinde.

*Güç elinizdeyken size en yakın olanlar gücü kaybettiğinizde yine sizi ilk terk edenlerdir.

*Değerli bir şeyini kaybetmedikçe insan kendini tanıyamaz.

*İhtiyaç duymadıklarımız ama sahip olduklarımız;

İradesi olmayan bir akıl

Düşünce sanılan bağnazlık

Başarıya karşı yapılan dedikodu

Yeteneğe karşı duyulan kıskançlık

Bilim zannedilen safsata

Hakikat sanılan mucize

Dışı sevgiyle maskelenmiş nefret

İnanç zannedilen hurafe

Ruhu prangalı birey

Filozof olmayan bir kral

*İhtiyaç duyduklarımız ama sahip olamadıklarımız

Zincirlerini kırmış bir akıl

Özgün ve evrensel bir düşünce

Yararlı olan bilim

Estetiği ve güzelliği anlatan sanat

Her düşünceyi sorgulayan, tartışan felsefe

Her türlü ayrımcılığı reddeden hoşgörü

İnsanı kucaklayan sevgi

Bizim değil, herkesin olan adalet

Katıksız bir iman

Filozof bir kral

Özgür bir ruh

*Kralların filozof zannedildiği bir toplumda yaşıyorsanız ülke olarak kaybetmemek için hiçbir sebebiniz kalmamıştır.

*Yelkenlerimiz havayla doluyken vadettiğimiz özgürlüğü yelkenlerimiz boşalırken geri alma eğilimine girmemiz olsa olsa yükselişe geçmiş bir samimiyetsizliğin tezahürüdür.

Kalın sağlıcakla.

Yazarın Diğer Yazıları