Cengiz GÜLAÇ

SONUMUZ OLABİLİR!

Cengiz GÜLAÇ

Demokrasi, Yunanca “demokratia” sözcüğünden türemiştir. Antik Yunanlılar, MÖ 500-300 yılları arasında polis olarak adlandırdıkları siyasal birimlerde uyguladıkları yönetim şekillerini “demokratia” olarak kavramsallaştırmışlardır. Halk anlamına gelen “demos” ve egemenlik anlamına gelen “kratos” kelimelerinden oluşan demokratia halkın doğrudan kendi kendini yönetmesini, “halk yönetimini” ya da “halkın egemenliğini” ifade etmektedir.

“Eski Yunan demokrasisinde Halk Meclisi temel kurumu oluşturuyor ve buraya 20 yaşına gelen her erkek yurttaş katılabiliyordu. Bu meclis yılda en az on kez toplanmaktaydı. Yasaları kabul eden, savaşa, barışa ve vergi toplanmasına karar veren organ burasıydı. Tüm yurttaşların katıldığı böyle bir meclisten dolayıdır ki, kent demokrasisine «doğrudan demokrasi» diyoruz” (Ahmet Taner Kışlalı/ Eski Yunan’da Demokrasi ve Demokratik Düşünce)

*****

Ridley Scott'un yönettiği, başrolünde Russell Crowe'un oynadığı "Gladiator" isimli film gösterime girdiği zaman izleyiciden büyük beğeni almıştı. “Gladiator” dünya sinema tarihinde kült filmler arasına girmeyi başardı.

Filmde hiç unutamadığım bir sahne var…

Commodus babası Sezar’ın kendisini veliaht olarak açıklayacağını beklemektedir. Ancak Sezar Roma’nın yeniden cumhuriyete dönmesini istemektedir. Sezar bu görevi de General Maxımus’a (Russel Crowe) vereceğini Commodus’a açıkladığı anda oğlu Commodus babası Sezar’ı öldürecektir.

Commodus yeni Sezar’dır artık. Bilgisiz, ihtiraslı, hırslı birisidir. Halkın nelerden hoşlandığını bilmektedir. Halkın temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı için gün geçtikçe artan eleştirileri susturmak için yeniden gladyatör dövüşlerini başlatacaktır.

Binlerce kişi arenada her gün birbirini öldüren savaşçıları izlemekte, çılgınca eğlenmektedir…

Baba Sezar’a yakın olan cumhuriyetçi senatör Gracchus (Derek Jacobi) Roma’nın yeniden cumhuriyete dönmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu sebeple Commodus’a muhaliftir ve hiçbir dövüşü izlemeye gitmez.

General Maxımus arenada köle olarak dövüşmeye başlamıştır. Bir gün senatör Gracchus diğer senatörlerin baskısı ile oyunları izlemeye gider.

Dövüşler başlamadan önce kalabalıklar zevkten çılgına dönmüştür. Halkın o halini gören Gracchus yanındaki senatöre şöyle der:

“Commodus’un alkışlar arasında özgürlüklerini ellerinden aldıklarının farkında bile değiller!”

*****

Özgür düşüncenin, sanatın, felsefinin doğduğu Batı dünyasında faşist düşünceler her geçen gün daha çok taraftar buluyor. 2. Dünya Savaşı da böyle gelmişti. Bugün Batılı aydınlar faşizm tehlikesine kafa yoruyor. Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika…

Referandumla değişen sistem sonrası artan tek adam eleştirilerini bir tarafa bırakacak olursak… Toplumumuzda artan tahammülsüzlük haliyle dilimize hakim olan hamasi söylemler farkında olmadığımız bir tehlikeye doğru hepimizi sürüklüyor. Bu tespitin sebeplerine ilişkin birçok argüman ileri sürülebilir ama bu yazıda sebeplerden birisi olan sosyal medyanın toplum psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisini irdelemek istiyorum.

*****

Antik Yunan’da 20 yaşına girmiş hür erkeklerin doğrudan demokrasi modeline katılıyor olması tarihsellik açısından uygulanabilmiş olsa da, ilerleyen zamanlarda doğrudan demokrasi ütopik bir hale gelmiştir. Ülke nüfuslarının hızla artması, kadın erkek eşitliğinin genel kabul görmesi, kölelik müessesenin kalkmasıyla birlikte sınıf farklarının en azından ilkesel olarak ortadan kalkmasıyla milyonların karar verici olarak sistemde yer alması fiilen imkânsız hale gelmiştir.

Doğrudan demokrasi ideali yerini temsili demokrasiye bırakmıştır. Eksiği olmasına rağmen temsili demokrasi bir şekilde bugüne kadar gelmiştir.

Ama bu gün tuhaf bir şekilde doğrudan demokrasiyi yaşadığımız anlar oluyor. Şöyle ki;

Vasıfsız, çapsız, hiçbir donanımı olmayan, eğitimsiz herhangi birisi sosyal medyada kanaat önderi olabiliyor. Bu şekilde milyonlarca insanı etkileyebiliyor. Veya, doğru bir fikir, birikimli birisi herhangi bir sebeple anında linç edilebiliyor. Ok yaydan bir defa çıkınca doğrunun ne olduğu önemli olmuyor.

Artık sosyal medya aracılığıyla toplumdaki her birey olaylar ve kişiler hakkında doğrudan fikir beyan edebiliyor. Toplumdaki bireylerin genel yapısını göz önüne aldığınızda tehlikenin boyutu ortaya çıkacaktır.

Bu yazıda amacım seçkincilik yapmak değil. Dağdaki çobanla bir profesörün oyu bir mi olmalı diyen niteliksiz silikonlu cahilleri meşrulaştırmaya çalışmıyorum.

Eskiden herkesin oyu birdi ama sözünün kıymeti bir değildi. Eskiden sınırlı kitle iletişim araçlarında yer bulamayan insanların bugün elinde her an canlı yayın aracı var! Demokrasiye kemmiyet üzerinden bakınca keyfiyet rafa kalkıyor.

Artık milyonlar fikrini doğrudan dile getirebiliyor. Zaten pragmatik olan ve oy kaygısını her türlü ilkenin önüne koyan siyasetçi, tabanın dile getirdiği söylemlere göre şekil alıyor. Bu sebepledir ki, ham hamaset, farklı fikirleri ötekileştiren söylemlerin sesi daha çok çıkıyor.

Çoğunluğu “kaba” olan ifade şekilleri kıymetli olan sözü değersizleştiriyor. Daha çok savaş çığırtkanlığı söyleniyor, linç sıradanlaşıyor, pespayelik popülerliğin ilk şartı oluyor…

Özgürlüklerden söz edenlerin değil, daha çok baskı, daha çok şiddet isteyenlerin sözü karşılık buluyor…

Ve Gracchus’un da dediği gibi, alkışlarla özgürlüğümüz elimizden alınıyor, farkında değiliz…

Bu gidiş dünyanın sonu olmayabilir ama insani değerlerimizin sonu olacağı muhakkak!

 

Yazarın Diğer Yazıları