Cengiz GÜLAÇ

MEĞER FAİK İÇMELİ…

Cengiz GÜLAÇ

            Tam zamanını hatırlamıyorum. Birkaç yıl geçmiş olmalı. Kısa adı ELFED olan Elazığ Dernekler Federasyonu hakkında bir yazı yazmayı düşünüyordum.

            Yazı derken, gazetecilik diliyle “çakmayı” düşünüyordum. Oturduğum ortamlarda bir iki kişi eleştirmişti galiba. Etkisinde kalmış olabilirim. ELFED’in Başkanı Sayın Faik İçmeli’yi de, yazmayı düşündüğüm konu kapsamında eleştirecektim. ELFED yöneticilerini hiç tanımam. Sayın Faik İçmeli ile tokalaşmışlığım bile yoktur.

            Peki neyi eleştirecektin diye sorduğunuzu duyar gibiyim!

            Cehalet zor mesele tabi! Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın geçer akçe olduğu bir zamanda, cehalet en büyük cesaret olmuştur!

            Evet, yazacak somut bir şeyim yoktu. Şimdi fark ettim ki, az kalsın kendimi rezil edecekmişim!

*****

            Kanal 23’te, sevgili ağabeyim Yunus Üstündağ’ın hazırlayıp sunduğu “Ajanda” isimli programı takip etmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. İlerleyen zamanlarda Ajanda programı adından fazlaca söz ettirecektir.

            Format iyi. Stüdyo, ekran, dekor harika. Jenerikler ulusal kalitede…

            Programın tek sıkıntılı tarafı Yunus Üstündağ!

            İki buçuk yıl Kanal E’de program yaptım. Şimdi Yunus ağabeyimle kendimi kıyaslıyorum da…

            Onun ses tonundan nefret ediyorum, niye benim sesi böyle berbat diye! 24 saat konuşsa dinlemeye bıkmazsınız. Maşallah çok fit. Ne giyse yakışıyor zaten. Bir de şık ki, aman Allah’ım!

            Bendeki sesle, çoğu şişkinlik(!) olan göbeğimin ekrandaki görüntüsünü bir düşünün, bir de Yunus Üstündağ’ı! Kıskanmakta haklı değil miyim?

            Neyse…

            Çarşamba akşamı Ajanda programının konuğu, 12 Eylül utanç darbesinin yıldönümü olması vesilesiyle ELFED Başkanı Sayın Faik İçmeli’ydi.

            Önyargım da var ya, oturdum izledim. Nasıl olsa beş on dakika sonra kapatırım diye düşünmüştüm…

            Program bir başladı, bitsin istemedim. Meğer Faik Bey yaşayan tarihmiş de, haberimiz yokmuş.

            Yetmişli yıllar… Evlerinin bombalanması, silahlı saldırı, yeğeninin şehit olması, kardeşinin yaralanması, suikast girişimi sonucu başka bir vatandaşın ölmesi…

            Ben tam bir tv programını izleme modundan bir film senaryosunu okuyor hissine kapılmaya başlamıştım ki, 12 Eylül Darbesi sonrası yaşadığı işkenceleri anlatmaya başladı. Ondan sonrası sadece filmlerde olacak şeyler. İnanmanız mümkün değil ama hepsi yaşanmış.

            Mamak Cezaevi yıllarını dinlerken kendimi Faik Beyin yerine koydum.  O işkencelere dayanabilir miydim, bilmiyorum.

            Faik Beyin anılarını dinlerken en çok hoşuma giden kısım ise objektif davranması oldu. O dönem birlikte yattıkları solcu gençler için kesinlikle incitici söz söylemedi. Hatta ülkücü bir geçmişten gelmesine rağmen sistem eleştirisi yaptı. Diyarbakır Cezaevinde yaşanan işkencelerin PKK’nın argümanlarını güçlendirdiğini bile söyledi.

            Öyle her babayiğit bunu söylemez. Devletin de hatalarını kabul etmek galiba biraz da tecrübeyle oluyor.

            Faik Bey işkenceleri anlatırken aklıma bir şey takıldı. Darbeyi ABD yaptırdı, buna şüphe yok. Ama o işkenceleri bizim insanımız kendi insanına yaptı. 38 yıldır bu işkencecilerimizle yaşıyoruz. Darbeyi yapanlar yakın zamanda yargılandı, tenzili rütbe yapıldı. Hepi topu beş on kişi. Ya o işkenceleri yapan on binlerce polis, asker… Acaba bugün ne düşünüyorlar?

            Biz aramızda onları insan zannediyoruz ama içlerindeki alçak kişiliklerle yıllardır yaşıyorlar!

            Faik Bey anılarını kitaplaştırmış. Geçen gün Yunus Ağabeyimi ziyaret ettiğimde masasında görmüştüm ama sormayı unutmuştum. İsmi “Kırık Kurşun”. İlk fırsatta alıp okuyacağım.

            Tekrardan Yunus Üstündağ ağabeyimi tebrik ederim. Yaşanmış acıları unutmamak adına çok güzel bir program oldu. Ben de Faik Beyi az da olsa tanımış oldum.

            Ve evet, meğer Faik İçmeli film gibi bir hayat yaşamış da, haberim yokmuş…

           

Yazarın Diğer Yazıları