Cengiz GÜLAÇ

LÜTFEN BU YAZIYI BÜTÜN ŞEREFSİZLERE YOLLAYIN!

Cengiz GÜLAÇ

            Geçenlerde iki arkadaşımla ayaküstü sohbet ederken bu yazıyı yazmaya karar verdim. Arkadaşlarımın kim olduğunu, hangi kurumlarda çalıştıklarını yazmayacağım. Çok da önemli değil. Mesele daha önemli.

            İki farklı kurumda çalışan bu arkadaşlarım kamuda ihale edilen işlerin kontrolörlerinin işlerini nasıl yaptıklarını, amirlerinin olaylara nasıl baktığını anlattılar. Son 20 yılda şahit olduğum, duyduğum olayları düşünmeye başladım.

            Hırsızlık, yolsuzluk, kamu malının peşkeş çekilmesi dediğimizde akla ilk müteahhitler gelir. Müteahhitlere haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. Onların suçlu olabilmesi için kamu görevlilerinin suç ortağı olması gerekmez mi?

            İşte bu yazının muhatabı, her nerede işini doğru düzgün yapmadığı için kamunun zararına sebep olan… Kasıtlı olarak kamu malını birilerine peşkeş çeken, rüşvet alan, aracı olan, işinin gereklerini yapmayan… Sadece hırsız, şerefsiz, alçak, namussuz olan kamu görevlileridir!

            Kişi, makam, kurum, iş ismi vermeyeceğim. İma dahi etmeyeceğim! Bir avukat olarak hukuki güvencemin olmadığını biliyorum! Ama tarih önünde, vicdan önünde şerefsize şerefsiz de diyeyim ki, en azından içim rahat etsin!

            Seninle sohbete başlayabilirim sevgili şerefsiz!

            Milyonlarca insan işsizken, üç kuruş bulamazken, asgari ücrete bile hasretken… Ya direkt torpille, ya da KPSS falan derken mülakat zırvası ile yine adamını bularak işe girmek için yalamadığın haya kalmamıştır!

            Haksızsam, haksızsın de! Az mı kapıları aşındırdın? Karganın gözüne yavrusu şahin gözükürmüş. Garibim baban senin ne halt olduğunu bilmez tabii ki. O biçare baban helal bir ekmek parası kazanasın diye siyasilerin önünde az mı ceket ilikledi?

            Evlenmeye kalksan kız veren olmaz! Tip desen tip değil, cep desen… Ağır konuşmuyorum sevgili şerefsiz, daha yeni başladım!

            Neyse, bir şekilde kapağı attın ya kamuya… İlk zamanlar maaşın sana servet gibi gelir. Üç kuruş etmediğini bildiğin için şükür edersin. Zira Allah’a çok yalvarmıştın sadece bir işin olsun diye. Maaşı azmış, çokmuş, hiç dert etmeden düzenli bir iş istemiştin sadece.

            Sonra biraz zaman geçer. Kaşarlanmaya başlarsın! Önemli adam olursun. Önemli derken, makam anlamında değil. O yalvararak aldığın işin maaşını beğenmezsin. Senin gibi adama bu maaş yakışır mı dersin… Falan filan... Hırsızın klasik kendisini motive etme zırvaları işte!

            Sonra bahaneler başlar. Derken hediyeler, tatiller falan… Sonra doğrudan avanta.

            Sevgili şerefsiz,

            Namuslu mesai arkadaşınızı sevmezsiniz. Sevmeme sebebinizi söyleyemediğiniz için adamları piyasaya enayi diye pazarlarsınız. Zaten namuslu adam her kimin tezgâhına taş koymuşsa siyasiler anında kurumu telefon manyağı yapar!

            Liyakatiyle değil, siyasi nüfusu ve siyasetçi pazarlığıyla amirin olan zat çok fazla bir şey yapmaz. Kendisini o makama getiren siyasinin sponsoru olan ensesi kalın amca sponsorluğun hakkını çatır çatır alır!

            Ben bu kirli çark içinde en çok şunu merak etmişimdir…

            Sevgili şerefsiz, eve gittiğinde çocuğunun yüzüne nasıl bakıyorsun?

            Hakikaten, Allah aşkına, nasıl bakıyorsun? Kendini nasıl motive ediyorsun? Çocuğuna; “yavrum, dürüst, namuslu bir insan ol” derken yüzün hiç kızarıyor mu mesela?

            Kamu imkânlarını saltanatına dönüştüren müsrifleri saymıyorum bile. Çalmasa da, çaldırmasa da, israfla kamu kaynaklarını boşa harcayanlar artık hafif gelmeye başladı hepimize…

            Sonra da…

            Vay efendim ekonomik kriz varmış, yok efendim ülkemiz ekonomik olarak savaşın içindeymiş…

            Ahlaki kriz yaşadığımızı kimse söylemiyor.

            Çürüyoruz…

*****

            Sevgili okur, ilk defa sizden bir ricam olacak. Bu yazının kamu kurumlarında okunmasına yardımcı olursanız çok sevinirim.

            Normalde yazının ne kadar okunacağını dert edinmem. Benim okurum bana yeter. Ama ilk defa sizden bana yardımcı olmanızı isteyeceğim.

            Yazının muhatabı her kim varsa, okusun. Ahlaksızlığı, namussuzluğu profesyonel bir yaşam haline getirdikleri için yüzleri bile kızarmayacaktır. İçlerinden bana küfür edeceklerdir.

            Etsinler ama okusunlar…

*****

            Sevgili şerefsiz,

            Buraya kadar okuduysan, ter basmaya başladı değil mi? Şu an içinden bana küfür ediyorsun ya…

            Ben de senin…!

Not: Elinden geldiği kadar işini layıkıyla yapmaya çalışan hiçbir kamu görevlisi, hiçbir siyasi, hiçbir iş adamı bu yazının muhatabı değildir. Bu ülke, şerefli, namuslu insanların yüzü suyu hürmetine ayakta duruyor. Ancak her kim savcılığa koşar da Cengiz Gülaç’ın yazısında bahsettiği şerefsiz benim derse, onu kast ettiğimi kabul edeceğim!  

             

Yazarın Diğer Yazıları