Cengiz GÜLAÇ

CAHİLLE SOHBET

Cengiz GÜLAÇ

            Ozan, “İnan sana değil kastım, cahille sohbeti kestim” dedi diye kendi kendimle olan ilişkimi bitirecek değilim!

            21. yüzyılın yükselen değeri olan cehaletten neden faydalanmayayım ki?

            Evet efendim, isterseniz bugün cehaletin nasıl bir konfor haline geldiği üzerine az biraz kafa yoralım…

            Fark ettiyseniz, cehaletin artmasından bahsetmeyeceğim. Zira ben, cehaletin artmasından ziyade cahillerin sözünün kıymete bindiğini düşünüyorum.

            Arz edeyim…

            Efendim doğrudan demokrasi, halkın egemenliğini bizzat ve doğrudan doğruya kullandığı demokrasi türüdür. Siyasi kararların çoğunluk esasına göre, yurttaşların oy çokluğuna göre, doğrudan doğruya şehir halkı tarafından alındığı yönetim şekline doğrudan doğruya demokrasi denir.

            Bu yönetim şekli ilk önce Eski Yunan’ın şehir devletlerinde uygulandı. Vatandaşların hepsi doğrudan doğruya alınacak kararlarda oy kullanıyordu.

            Eski Yunan’dan sonra doğrudan demokrasi bir ütopya olarak kabul edildi. Demokrasi uzun süre çoğunluk rejimi olarak kabul edilirken insanlığın evrensel birikimleriyle birlikte demokrasinin aslında azınlığın haklarının korunması, farklılıklara tahammül edilmesi vs. olarak kabul gördü.

            Falan filan işte!

            Ben artık ütopya denen doğrudan demokrasinin kötü bir şekilde uygulanmaya başladığını düşünüyorum. Bunu da arz edeyim efendim…

            Biraz klasik olacak ama teknolojinin gelişmesiyle birlikte kitle iletişim araçlarının artmasıyla vatandaşlar artık siyasi iradeyi doğrudan etkileyebiliyor. Ne demek istediğimi anlamak için sosyal medyaya ve sosyal medyada konuşulan konuların yöneticiler üzerindeki gücüne bakmanız yeterli.

            Mesela,…

            Simit sarayı işleten torpilli bir beyzadeye verilmek istenen kıyak kredi sosyal medya tepkisiyle iptal edilebiliyor,

            Hukuk çoğu zaman sosyal medya linçine göre şekilleniyor,

            Filtresiz bir şekilde bacası vatandaşın ciğerlerine bağlı olan santraller sosyal medya tepkisiyle çevreci bir duyarlılığa bürünebiliyor,

            En hafifinden farklı bir fikir beka sorunu adı altında linçe tabi tutulup toplum ya sev ya da terk et noktasına getirilebiliyor…

            Örnekleri çoğaltmak mümkün...

            Hatırlayınız, eskiden cehalet suskunluğa mahkûm edilirdi. Sınırlı sayıdaki gazete ve dergilerde, ana rahmi terk sayılacak seviyede kültüre sahip olan cahil adama kalem teslim edilmezdi! Televizyon deseniz, yıllarca zaten tek bir kanal vardı.

            Söz söyleyecek mecra bulamayan cehalet aslında yokluğa mahkûm edilmişti. Yoksa sayıları az falan değildi.

            Bugün her isteyen sadece 2 dakikada bir sosyal medya hesabı açabiliyor, internet sitesi kurabiliyor. Cahil bir insan kolaylıkla her sözünü insanlara ulaştırabiliyor.

            Bu yüzdendir ki; kaba, tahammülsüz, azınlığı ötekileştiren sözler yüksek sesle çıkıyor. Sayıları fazla olduğu için cahil takımın sosyal dayanışması çok çabuk ve kolay oluyor. Çoğu zaman cahiller saldırgan bir üslup kullandıkları için aslında sözü kıymetli olan insanlar yavaş yavaş bir kenara çekiliyor.

            Cehalet değil, cahilin sözü ve kıymeti artıyor. Yoksa cehalet her çağda ve zamanda vardı…

            Bakınız Avrupa, bakınız Amerika, bakınız Türkiye…

            Evet, ozan; “İnan sana değil kastım, cahille sohbeti kestim” dedi diye kendi kendimle olan ilişkimi bitirecek değilim dedim ve kendimle kurduğum ilişki sonunda laf lafı açtı, buraya kadar geldik!…

            Bana müsaade, sözü fazla uzatmayayım. Zira kendi kendimden biraz fazla etkileniyorum da!

Yazarın Diğer Yazıları