Cengiz GÜLAÇ

BELEDİYE BAŞKANI BAŞARILI MI, DEĞİL Mİ, NASIL ANLARIZ?

Cengiz GÜLAÇ

            Eylül ayından itibaren yerel seçim çalışmalarıyla birlikte şehir siyaseti iyiden iyiye ısınmaya başlayacaktır. Nedendir bilinmez, yerel seçimler milletvekili seçimlerine kıyaslanmayacak kadar hararetli geçiyor.

            Mantıklı olanın; ülkenin kaderini etkileyecek genel seçimlerin çok daha hararetli geçmesiyken, bizim gibi küçük şehirlerde yerel seçimler çok daha tantanalı geçiyor.

            Şehrin yapısı gereği, neredeyse herkesin birbirini şahsen tanıyor olması, acı ama uzak bir taşra şehri olmamız sebebiyle basit yerel siyasetimizden çok daha fazla etkileniyoruz. Neyse, normal bir durum. Çok da önemli değil…

            Geçen gün iki arkadaşımla sohbet ederken bu yazının konusunu düşünmeye başladım. Sohbet Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz’ın başarılı olup olmadığı noktasına gelince kafamda son dört yılı canlandırdım.

            Bir siyasetçi olan belediye başkanının başarılı olup olmamasının kriteri nedir? Ölçü;

            Cazgır azınlığın temelsiz çığırtkanlığı mı olacak?

            Müzmin muhaliflerin “istemezük” nidaları mı olacak?

            Takıntılı tiplerin kişisel husumetleri mi olacak?

            Aday adayı olmayı düşünen insanların duygusal siyasi beklentileri mi olacak?

            Yoksa, icraatların doğrudan muhatabı olan ve genelde susmayı tercih eden sessiz çoğunluğun ne düşündüğü mü olacak?

            Sonra fark ettim ki, kafasında hiçbir hesap olmayan, olaylara daha mantıklı yaklaşan, icraatın doğrudan muhatabı olan sessiz çoğunluğu ciddiye almak daha doğru.

            Bu tavırla hem azgın/cazgır azınlığın şehrin siyaseti ve düşünce hayatı üzerindeki ipoteğini değersizleştirmiş olacağız, hem de özlem duyduğumuz nitelikli tartışma ortamına kavuşmuş olacağız.

            Öyleyse, bir başkanlık döneminde yapılan icraatların hem artıları vardır hem de eksileri. Yapılanları beğenilerimize veya ihtiyaçlara göre sıraladığımızda başarı kriterini daha sağlıklı ortaya çıkartabiliriz.

            Bir tarafa;

            Demir yoluna yapılan dört köprüyü,

            Üç adet katlı alt geçit kavşaklarını,

            Çöpten enerjiyi,

            Cip’i,

            Şehit Polis Mesire Alanını,

            Kültür Park’ı,

            Üç şeritli yolları,

            Yıllık ortalama dökülen asfalt rakamlarını,

            Hayır çarşısını,

            ELBÜS’leri,

            Yeni yapılan çocuk parklarını ve yenilenen çocuk parklarını,

            Belediye personelinin düzenli maaş alıp almadığını,

            Dikilen ağaç sayısını,

            15 Temmuz Spor Salonunu,

            Kuzey İmar Yolunu,

            Hayvan Hastanesini,

            26 adet semt sahasını,

            Şorşor Deresinin ıslahını,

            Hamza Bey Barajını,

            Tıbbi Atık Sterilizasyon Tesisini,

            Anne Üniversitesini,

            Alo 188 ücretsiz cenaze hizmetlerini,

            Falan, filan, feşmekan yazarsınız…

            Diğer tarafa da Mercedes marka makam aracını yazarsınız! Sessiz çoğunluğun umurunda olmaz ama yazmak isteyen de olabilir.

            Bu yöntem sonunda kararınızı daha sağlıklı vereceğinize eminim. Dikkat ettiyseniz kriterleri ortaya koymanın haricinde kişisel kanaatimi yazmadım.

            Sami Demirbağ Hocam bugün yayınlanan yazısında Osman Yüksek Serdengeçti’nin, bir Ankara gecesinde kendisine saldıran köpekleri kovalamak için kaldırım taşlarına seğirtip, ancak taşı bir türlü yerinden sökemeyince söylediği şu meşhur lafı köşesine taşımıştı: “Bu nasıl bir memleket? Köpekleri salmış, taşları bağlamışlar!.."

            Bu şehirde Serdengeçti’nin sözünün geçer akçe olmasını istemiyorsak, sessiz çoğunluk da olayların karşısında tepkisini ortaya koymalı. Azgın/cazgır azınlıktan korkmanın anlamı yok. Ar perdesinin yırtılmasından başka sermayesi olmayan insanlarla muhatap olmamanın şehre bir getirisi olmadığını gördük.

            Daha iyi şeyler yapacağını iddia edenleri de dinleyelim. Belki hakikaten ufkumuzu artıracak şeyler öğreneceğiz. Ama lütfen kırmadan, dökmeden, edebimizi muhafaza edelim. Önceliğimiz bu şehirse, ancak sağlıklı tartışma ortamı ile bir fayda sağlayabiliriz…

            Lakin mevcudu değerlendirmenin yöntemini yazdım. “E yaw Elazığ’a ne yapılmış?” demek bir irade beyanı olabilir ama mantık ilmiyle çelişip, zekâdan nasibini almadığı muhakkak!

            Olana bakalım. Kaç yılda bu kadar şeyin yapıldığına bakalım. Eldeki imkânlarla yeterli mi, değil mi, onu düşünelim. Daha sonra nelerin yapılabileceğine kafa yoralım…

            Haydi sessiz çoğunluk, sıra sizde…

           

Yazarın Diğer Yazıları