Cemil TURGUT

 ZENGİNE GÖRE EĞİTİM

Cemil TURGUT

Bir ülkenin; ekonomik, sosyal, kültürel kısaca her alanda kalkınmasının, gelişmesinin eğitimdeki gelişmelere, eğitimdeki başarıya bağlı olduğu açık bir gerçektir.

 Geçmişten günümüze eğitim alanında bir türlü istenilen seviye yakalanamadı. Milletimizin büyük ümitlerle destek verdiği Ak Parti hükümetlerinin de en başarısız olduğu üç konu sayılsa herhalde eğitimdeki başarısızlık en başta gelir.  Yanlış hatırlamıyorsam Ak Parti’nin bu güne kadar yedi Milli Eğitim Bakanı oldu. Eğitimciden tutun da hukukçuya, işletmeciden tutun da akademisyene kadar her meslekten Milli Eğitim Bakanı oldu.  Ancak geldiğimiz noktada ne yazık ki eğitimde problemler bir türlü çözülemiyor. Hatta çözülmek bir yana problemler artarak devam ediyor. Sınavlardan başlamak gerekirse sınavları tanımlamak için neredeyse alfabede harf kalmadı. Orta öğretim için, LGS, OKS,SBS, gibi kısaltmalarla, üniversitelere girmek için ÖSS, ÖSYS, TYT,YKS gibi kısaltmalarla, akademik çalışmalar için KPDS,ÜDS, YÖKDİL, LES, ALES gibi kısaltmalarla yapılan sınavların sadece adları değişti. Eğitimde içerik hep aynı kaldı ve kaliteye ne yazık ki bir türlü ulaşılamadı.

Bu kadar sınavın olması doğal olarak dershane ve kurslara olan ilgiyi de hiçbir zaman azaltmadı. Her ne kadar Ak Parti dershane ve kurslara karşı vatandaşın yanında yer aldıysa da bir türlü tamamen kaldırılmaları mümkün olmadı. Bu günlerde yine dershane, kurs ve temel liselerin kaldırılması gündeme geldi. Tabi ki adı geçen kumların kaldırılması düşünülebilir. Ancak eğitimde fırsat eşitliği sağlanmadan bu kurumların kapatılmasını şahsen bir eğitimci olarak doğru bulmadığımızı ifade etmek isteriz.

Peki gidişat nereye dersiniz? Acizane bizim gördüğümüz tabloda zenginin çocuğunun daha avantajlı olduğu bir sürece doğru gidildiğidir. Zira kurs, dershane ve temel liselerin kapatılması ya da kaldırılması zenginin kendi çocuğuna aldıracağı özel dersler sayesinde daha avantajlı bir durumun ortaya çıkması demektir. Bir başka ifadeyle ekonomik durumu sıkıntılı olan ailelerin çocukları zenginin çocuğuna göre daha başarısız olacaklardır. Okullarda ve halk eğitim merkezlerinde hafta sonu kurslarının gerçekçi olmadığını da herkes biliyor. 

Yüksek öğretimde de eğitim adeta zengine göre dizayn ediliyor. Türkiye’de iyi bir üniversite kazanmak için gecesini gündüzüne katan, tabir yerindeyse dirsek çürüten öğrenciye mukabil, babasının parasıyla ya Kıbrıs’ta ya da Polonya, Ukrayna, Moldova gibi Baltık ülkelerinde uyduruktan bir üniversiteye kapağı atıp sonra da yine baba parasıyla ülkemizdeki özel ya da vakıf üniversitesine yatay geçiş yapıp oradan mezun olan öğrenciler var. Daha ilerisi ne? Ülkemizdeki  üniversiteden mezun olanlarla eş değer görev alabiliyorlar. Mesela buralardaki fakültelerden mezun olanlar da savcı, hakim ya da avukat, mühendis, doktor olabiliyorlar. Böylece birçok mesleğin sıradanlaştığını söyleyebiliriz. Mesleklerde kalitenin düştüğünü ülkemizin geldiği bu günkü durumdan anlayabiliriz. Kendini yetişmiş olanlara, elbette sözümüz yok.

 Paranın gücüyle de olsa artık önemli olan herhangi bir üniversiteden diploma almak olmuş. Eskiden  ODTÜ, İTÜ, İÜ. Boğaziçi gibi üniversitelerden mezun olmanın avantajları vardı. İş adamları, sanayiciler ya da TÜBİTAK, ASELSAN gibi bazı önemli devlet kurumları buralardan mezun olanlara kendileriyle çalışmaları için teklif götürürdü.  Buralardan mezun olanlar üniversitelerde her zaman kendilerine akademisyen olarak yer bulurdu. Şimdi bu üniversitelerin de popülaritesi yavaş yavaş kayboluyor. İş adamları neyse de devlet kendi kurumlarına mülakatla eleman alıyor. Yani falan bakanın falan vekilin ya da falan siyasetçinin yakını mülakatla öncelikli, oluyor.  Uyduruktan bir üniversite de olsa yeter ki üniversite diploması olsun.

Sonra da adalet nerede? Ülkenin tarımı niye bu halde? Diye feveran ediyoruz. Baba parasıyla ticarethaneye dönmüş bir üniversitenin herhangi bir fakültesinden mezun olan biri ülkeye ne katkı sağlayabilir? Oralardan mezun olanların hepsi böyle demiyoruz. İşini iyi yapana elbette söyleyecek sözümüz yok. Önlerinde şapka çıkarırız. Fakat ne yazı ki eğitimde paranın gücünün etkili olduğu bir tablo da önümüzde duruyor.

Aslında aklın yolu birdir. Doğru olan Avrupa ve Uzakdoğu’daki gelişmiş ülkelerin eğitim modelleri incelenip sosyal ve kültürel dokumuza en uygun olanın tercih edilmesidir. Bu ülkelerin eğitim modelleri incelendiğinde görülecektir ki öncelikle eğitimde temel anlayış fırsat eşitliğidir ve devlet ciddi denetleyicidir. Bu da eğitimde kaliteyi artıracak ve ülke, ekonomiden tutun da birçok alanda kısa sürede gelişmiş olacaktır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki devlet yetkilileri eğitimde herkese fırsat eşitliği sağlamak zorundadır. Paranın eğitimdeki etkisini ortadan kaldıracak çözümler üretmeli ve parası olmadığı için  heba olup gidecek gençlerimize sahip çıkmalıdır.

 

Yazarın Diğer Yazıları