Cemil TURGUT

GELİŞMİŞLİK DENETLEMEYE TABİDİR

Cemil TURGUT

 “Geri kalmışlık bir bütündür asla parçalanamaz” üniversite yıllarımda bir hocamın fakülte koridorlarında yankılanan bu sözünü hiç unutamam. Bir ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel ve bilimsel olarak gelişmesi için toptan  gelişmeye kalkışmak lazım demekti.

Aradan geçen yıllara dönüp bakıyorum da ne kadar yerinde bir sözmüş. Gerçekten de gelişmek, ilerlemek, medeni ülkeler düzeyine ulaşmak için; ekonomide, adalette, sağlıkta, güvenlikte, eğitimde ve daha birçok alanda gelişmeyi top yekün düşünmek gerekir. Sadece bir alanı pilot olarak seçip örneğin eğitimde gelişmeyi öncelemek ve diğer alanları sıraya koymak, ki yıllardır yapılan buydu, çok da doğru bir uygulama değildi. Bir tarafı düzeltmeye kalkarken diğer tarafların sorunları ona engel oluyor. Yani demem o ki, gelişmek, kalkınmak sadece ekonomik verilerle mümkün değildir. Aynı anda adalette, güvenlikte, sağlıkta, eğitimde, ekonomide ve daha birçok alanda gelişmeyi hedeflemek gerekir.

Gelişmeye, kalkınmaya top yekün karar verildiğinde de denetleme mekanizmalarının hemen devreye sokulması öncelikli olmalıdır. Eğer kurumlar, kuruluşlar, odalar gerektiği gibi denetlenmezse gelişmek, ilerlemek sadece sözde kalır.

Peki hem ülke bazında hem de yerelde denetleme mekanizması yeterince aktif mi? Ne yazık ki bu soruya vereceğimiz cevap kocaman bir hayır olacaktır. Hem devlet kurumları, hem özel sektör kuruluşları hem de odalar ve diğer sivil toplum kuruluşları yeterince denetlenmiyor. Esasen bir takım denetlemeleri belki sivil toplum kuruluşları yapacakken onların da ayrıca denetlenmesi gerektiği gerçeği ile karşı karşıyayız.

Tabi ki devlet kurumları ya da özel sektör kurumları başıboş demiyoruz. Yeterince denetlenmiyor diyoruz. Gerçi saldım çayıra mevlam kayıra cinsinden kurumlarımız da yok değil ama genel olarak kurumlar ve kuruluşlar denetlenme konusunda istenen düzeyde değil. Zaten eğer yeterli denetim olsaydı, bugün bu halde olmazdık. Tabi Şunu da söylemiyoruz her kurum ve kuruluş gestapo anlayışıyla takip edilip denetlensin. Denetlemenin normal ölçüleri içerisinde bir uygulama yeterli olacaktır.

Sanırım gelişmişlik konusunda imrendiğimiz Batı öncelikle bu konuda hassasiyet ortaya koydu. Kesin uyulması gereken kuralları belirledi ve kuralların uygulanıp uygulanmadığını denetledi, kontrol etti. Öyle ki Batının koyduğu kurallar daha sonra ahlaki davranışlara dönüştü. Önce bir takım cezalardan çekinerek kurallara uyan Batılı sonra bu durumu ahlaki bir davranış olarak içselleştirdi. Yani vergi kaçırmanın ya da işten kaytarmanın ya da trafik kuralı ihlalinin ağır cezalarının olduğunu bildi, fakat vergi kaçırmanın, işten kaytarmanın, trafik kuralı ihlalinin ülkesine büyük zarar vereceğini düşünerek bu durumu ahlaki boyuta taşıdı.  

Bu genel değerlendirmeden sonra hem ülke hem de yereldeki durumumuzu reel politik yaparak ortaya koymaya çalışalım. Şikayet olmadıkça devlet kurumlarımızın rutin denetleme dışında, baskın bir denetlemeye tabi tutulduğunu söyleyecek kimse var mı? Mesela bir belediyede şikayet dışında ansızın bir denetleme yapıldığını duydunuz mu? Aynı şekilde üniversitelerde, milli eğitim kurumlarında, sağlık kurumları olan hastane sağlık ocağı gibi yerlerde, DSİ, özel idare, orman ve çevre müdürlükleri gibi yatırımcı devlet kurumlarımda şikayet dışında bir denetlemeyi duyup ya da şahit oldunuz mu?  Merkez teşkilatı ya da mülki amirlerin aniden yukarıda adı geçen kurumları denetlediklerini duydunuz mu? Belki çok nadir duymuşsunuzdur. Ama büyük ihtimalle duymamışsınızdır.

Eskiden milli eğitim kurumları için müfettiş geldi denildiğinde eğitim camiasında bir telaş bir koşuşturma olurdu ki sormayın gitsin. Müfettişin dersini dinleyeceği öğretmenler günlerce ders çalışırdı. Üniversitelerde neredeyse denetim yok denecek düzeyde. Her şey rektörlerin iki dudağının arasında. Rektörler istediklerine akademik kadro veriyor, istemediklerine vermiyor. Hatta öyle ileri giden rektörler var ki adam “sen bana rektörlük seçiminde oy vermedin “ diyerek doçentliği, profesörlüğü hak eden akademisyene kadro vermiyor.

Hülasa bir bakan ya da müsteşarın bir vilayete haber göndermeden  havaalanında karşılanmasını söylemeden o vilayete gitmesi ve kurumlara ani ziyaretlerde bulunması, sayıştay murakıplarının rutin denetlemenin dışında aniden bir kuruma gelip denetleme yapması, bir hastane başhekiminin hastane koridorlarında dolaşarak hastaların problemlerini dinlemesi  daha yerinde olmaz mı?

Radar atılan yolda sürücüler nasıl temkinli gidiyorsa kurumlarda da her an bir denetlemenin olacağını bilen çalışanlar ona göre çalışma sistematiği içerisinde olur. Eğer bugün birçok konuda gerilerdeysek bunun sebebinin acizane denetleme mekanizmasının yeterince aktif olmamasından kaynaklandığını düşünüyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları