Cemil TURGUT

ELAZIĞ'DA ESKİ RAMAZANLAR

Cemil TURGUT

Elazığ’da Ramazan hazırlığı en az bir hafta önce başlardı. Evlerde bir temizlik ağı oluşturulur evin annesi, kızları ve bazen de komşular hummalı bir koşuşturmayla evi baştan aşağı temizlerlerdi. Seccadeler yıkanır, seccadelere ve tespihlere kokular sürünürdü. İftar yemekleri için, bakliyat, sebze ve et ürünleri; sahur için de peynir, zeytin katık gibi kahvaltılıklar alınır ve Ramazanın gelmesi beklenirdi. Önceleri Elazığ’da bu kadar betonlaşma yoktu. Yan yana bahçeli şirin evler daha çoktu. O evlerin bahçelerinde komşular gündüzleri bir araya gelir ve sac ekmeği, patila, katmer yaparak iftara ve sahura hazırlık yaparlardı.

Eskiden televizyon, bilgisayar ve cep telefonu gibi araçlar olmadığı için erken yatılır ve davulun gümbür gümbür sesiyle de sahura kalkılırdı. Evlerin lambaları birer birer yanar ve sahur için tatlı bir koşuşturma başlardı. Sahur ayrı bir seremoniydi. Başta peynir, çökelek, kaymak, zeytin, varsa kokusundan mest olunan bal ve kuzine sobasında ısıtılmış sac ekmeğiyle sahur yapılırdı. Çocuklar küçük olduğundan aile büyükleri tarafından sahura kaldırılmak istenmez, onlar da bir yolunu bulup bir şekilde sahura kalkarlardı. Sahur yapıldıktan sonra evlerin tahta kapıları cızırdayarak açılır ve koltuk altlarında Kuran-ı Kerimlerle dedeler arkalarında yürüyen ninelerle caminin yolunu tutarlardı. Kılınan sabah namazı ve okunan cüzlerden sonra günün iyice ağarmasıyla evlere dönülür. Birkaç saatlik uykudan sonra herkes işine giderdi. İftar saati yaklaşınca yavaş yavaş dükkanlar kapatılır ve insanlar evlerine doğru yürümeye başlarlardı. Babaların elleri eve girerken mutlaka dolu olurdu.

Evlerde sahurlar gibi iftar hazırlıkları da büyük bir heyecanla devam ederdi. Yemekler hazırlanınca rahat bir nefes alınır ve top sesiyle ezan beklenirdi. Nihayet atılan ve minareden yankılanan ezan sesiyle birlikte varsa hurma yoksa zeytin ve suyla oruçlar açılır ardından yemekler yenirdi.

İftardan sonraki saatler Elazığ’da bir başkaydı. Akşam namazı kılındıktan sonra yavaş yavaş camilere doğru gidilir, önce cami civarındaki çay ocaklarında hararetli bir muhabbetler yapılırdı. İzzet paşa camiinin etrafındaki çay ocakları öyle kalabalık olurdu ki iğne atılsa yere düşmez cinsinden bir kalabalık olurdu. Ardından da teravih için camiye girilirdi.

Teravih namazları ayrı tat katardı Ramazan’a. Çocukların cıvıltılı koşuşturmaları arasında kılınan teravih namazları hep bir ağızdan söylenen teşrik tekbirleriyle sona ererdi. Teravih namazından çıkıldıktan sonra özellikle genç ve orta kuşağın çay ocaklarındaki sohbetleri neredeyse sahura kadar sürerdi. Bazen gençler davul eşliğinde halay çeker, mahalleli de “gözlerine mil çekilmiş bir ama gibi evlerin” karanlık pencerelerinden halay çekenleri izlerdi.

Elazığ’da yardımlaşma özellikle Ramazan ayında had safhada olurdu. İftar için yapılan yemeklerden bir tabak da mutlaka bitişik ya da karşı komşuya ikram edilirdi. Önce akrabalar, sonra da mahalledeki yoksullar iftara çağrılırdı. Fitrenin verileceği yoksullar tespit edilir ve onları rencide etmeden fitreler verilirdi.

Bizim kuşak ve bizim üst kuşaklarımız Ramazan aylarını dolu dolu yaşadı desek yanlış olmaz sanırım. Çocukluğumuzdaki o tatlı Ramazanlarda öyle mutlu olurduk ki, teravih namazlarındaki fıkırdamalarımız cami duvarlarında yankılanırdı.

Geceleri sahura kalkmanın verdiği tatlı lezzet hala hatıralarımızdaki en derin yerde durur. Aile büyüklerimiz sahura kaldırmak istemediklerinde bin bir bahaneyle kalkar ve onlarla birlikte sahur yapmanın keyfini doyasıya yaşardık. Bazen dayanamaz gündüz bir yerde kaçamak yapar bir şeyler yiyerek orucumuzu kırardık.

Birçok şehrimizi görmüş gezmiş biri olarak diyebilirim ki Elazığ’daki Ramazanların iftarda başlayan ve sahura kadar devam eden manevi coşkusunu, mutluluğunu başka bir ilde görmedim. Eski Ramazanlar kadar olmasa da bu gün Elazığ’da hala Ramazanlar bir başka yaşanıyor diyebiliriz.

 

Yazarın Diğer Yazıları