Cemil TURGUT

ACI GERÇEKLERİMİZ

Cemil TURGUT

            Birçok alanda değerlerimizi ya da özümüzü yavaş yavaş kaybediyoruz galiba. Sosyal ve kültürel değerler, eğitim, bilim, sanat ve ekonomideki veriler; durumun her geçen gün aleyhimize işlediğini çok açık ortaya koyuyor. Buyurun başlıkları tek tek inceleyelim ve sonuçları birlikte değerlendirelim.

            Komşuluk ve akrabalık ilişkilerimiz, dostluklarımız, arkadaşlıklarımız, insani ilişkilerimiz kısaca sosyal ve kültürel değerlerimiz gün geçtikçe kayboluyor. Komşuluklarımız yüksek binaların gölgesinde kalıyor. Apartmandan çıkarken komşumuza gülümseyerek selamlaşmıyoruz. Kapı komşumuzu bırakın yemeği, çaya bile davet etmiyoruz artık. Komşularımızı bayramlar da dahil ziyaret etmez olduk. Uzak ve yakın fark etmez akrabalarımızın çoğunun bayramların dışında ziyaretin etmiyoruz. Hastanede yatan akrabamızı ya da komşumuzu arayıp sormuyor hatta ziyaretlerine gitmiyoruz.

Artık otobüslerde büyüklere yer verme dönemi neredeyse bitti. Yaşlı, gazi ya da hamilelere yer vermemek için uyuklama numarası yapan ya da hiç umursamayan; evlerde büyüklerin yanında sere serpe uzanan, ayak ayak  üstüne atan gençlerin olduğu bir döneme üzülerek şahitlik ediyoruz.  Beslenme biçimimizi büyük oranda ya hazır gıdayla ya da ayakta atıştırmayla değiştirdik. O güzelim yöresel yemeklerimizin yerini; tost, hamburger, veya başka burgerlerle değiştirdik. Şimdiki çocuklara, gençlere gastronomi kültürümüzün vazgeçilmezi olan zengin mutfak kültürü  yemeklerimizi  yediremiyoruz.

            Eğitimimizin geldiği noktayı yine hep beraber müşahede ediyoruz. Okullarda disiplinsiz bir eğitim var. Öğretmenler, çocukların gözlerinin üzerinde kaşı var dese veliler okula koşarak öğretmeni şikâyet ediyor. Öğretmen de doğal olarak artık sınıfla ilgilenmiyor ve olan gürültüden etkilenen başarılı öğrenciye oluyor. Zamanının büyük bir bölümünü cep telefonuyla geçiren, kitap okuma alışkanlığı kazandırılmamış sadece soru çözerek üstelik de her yıl değişen sınav adlarıyla oyalanan bir öğrenci kitlesi var. Bir türlü eğitimimizi “milli” yapamadık. Okullarımızda genellikle sadece  öğretime yönelik bir model uygulanıyor. Halbuki eğitim bir bütündür. Çocuklara davranış biçiminden tutun da, kültürel değerlere, inanç değerlerine kadar birçok farklı alana yönelik bir eğitim modeli uygulanmalıdır.  

            Bilimde de çok farklı değiliz. Ne yazık ki hala tıpta, mühendislikte, eğitimde, ziraatta küçük birkaç örneğin dışında bize ait orijinal bir buluş yok. 1950’lerden itibaren kurulmuş anlı şanlı üniversitelerimiz dünyadaki gelişmiş üniversiteler arasına giremiyorlar. Teknoloji ağırlıklı üniversiteler bir cep telefonu modeli ya da motor prototipi ortaya koyamadılar.  Teknolojinin  neredeyse her alanında batıya bağlı kaldık.

            Sanatta ne alemdeyiz peki? Kültürel ve inanç değerlerini, tarihini dışlayan, din adamlarımızı büyük oranda düşmanla işbirliği yapan ya da kadın düşkünü gösteren, toplumun sosyal dokusunu bozmaya matuf filmler yapan bir sinema anlayışıyla yıllarca bu milletin beyni yıkanmaya çalışıldı. Yine televizyonlarda ahlaksızlığı teşvik eden programlar yapıldı hatta teşvik edilmedi. Gençlerimiz neredeyse tamamı Siyonist Yahudi şirketlerinin kurduğu film şirketlerinin pazarladığı filmleri ağzı açık seyretti. Uçak ya da gemi kaçıran “Müslüman teröristleri!!” CIA ajanları film icabı öldürdüğünde elleri kızarıncaya kadar alkışladı.

            Ekonomimiz artık tabir yerindeyse güzellik uykusundan uyandı.  Ceplerimizi kontrol ettiğimizde ne yazık ki bu acı gerçekle karşılaşıyoruz. Döviz, altın ya da faiz aldı başını gitti. Mutfak, eğitim, ulaşım, barınma, elektrik, su, doğalgaz masraflarınız her ay artıyor.  Kriz yok desek de, ekonomimizin dış güçler tarafından bu hale getirildiğini varsaysak da, cebimizdeki gerçekler farklı şeyler söylüyor.  Yukarıda saydığımız masraflarımız azalmadığına göre,  ekonomik gerçeklerle ilgili tablo bu. Tabi ki fırsatçılar var, tabi ki dumanlı havayı sevenler var,  ekonomik veriler bundan dolayı da kötü olabilir. Devlet denetleme görevini yerine getirerek fırsatçıların haksız kazanç elde etmelerini engellemelidir. Fakat teknoloji, endüstri, sanayi ve tarımsal alanlarda üretim ekonomine geçilmezse ekonomimiz uzun süreli düzelmeyecek gibi.

Ekonomimizin bu durumundan bizler de sorumluyuz. Hangi sahada ticaret yapıyor olursak olalım mesela vergimizi; yetimin, garip gurebanın da bunda hakkı var diyerek bu bilinçle ödemeliyiz. Müşterilerimize yaptığı alış verişin karşılığında verginin belgesi olan fatura ya da fiş vermeliyiz. Vatandaş olarak alış veriş yaptıktan sonra aldığımız malın kaşlığında fatura veya fişi mutlaka almalıyız. Gelişmiş ülkelerin sadece teknolojiyle değil de vergisini düzenli veren bilinçli vatandaşları sayesinde geliştiğini, bu ülkelerde vergi kaçırmanın en büyük suç olduğunu artık herkes biliyor.

Peki toplum olarak bu gidişata dur diyebilir miyiz? El hak diyebiliriz. Kendimizi tabir yerindeyse önce birey olarak sonra da toplum olarak gözden geçirir sosyal, kültürel ve diğer alanlarda  o eski muhteşem günlerimize dönebiliriz. Yapılması gereken şey herkesin üzerine düşeni içtenlikle yapması ve taşın altına elini koymasıdır.

 

Yazarın Diğer Yazıları