Kış günlerinin soğuk aylarında;
En fazla kullanılan kelime/ kavram şüphesiz “Zemheridir…”
Sözlükte Zemheri, “Kışın en şiddetli zamanı, karakış!”
Zemheri kelimesine bazı kaynaklarda,
“1300’lü yıllarda rastlamanız mümkün!”
Zemherinin bir diğer adı da, “erbaindir/ yani karakış…
Erbain Arapça ’da, ’40 sayısı…’ anlamına gelmektedir.
Zemheri kelimesi, Arapça ‘da kış anlamına gelen, ‘zem’ ile
Farsça, ‘uğultu’ anlamına gelen;
‘harir’ kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur.
Zemheri, halkımız arasında,
“kış mevsiminin en kuvvetli zamanları…” olarak bilinmektedir.
Şu soru hemen akla gelebilir?
Zemheri ayı ne zaman başlıyor?
Halkımız bu soruya en doğru cevabı veriyor;
“22 Aralık ile 31 Ocak arasındaki 40 günlük dönem…”
Zemheri ayının bir farklı özelliği de;
“Zemheri ayının bir dilimi sonbaharı,
Bir dilim de kışa benzer…”
Bu benzerlikler, ‘sıcaklık dalgalanmalarının fazlalığına işaret…’
Sıcaklık dalgalanmalarının fazla oluşu da;
Hastalıklara davetiye çıkarır, bir nevi…
Kış ayı halkımız arasında, “zemheri…” alarak da anılırdı!
21 Aralık tarihleri… “en uzun gece” veya “Kış Dönümü” olan gece…
O geceden sonra, ‘günler uzamaya’ ve ‘geceler kısalmaya’ başlayacak!
İşte bu geceden sonra, ‘kış mevsiminin en soğuk günleri…’
40 günü nefeslenerek çekeceğiz!
Genellikle de, “ayazla geçen soğuk günler…”
Bu günleri, “Zemheri…” olarak biliyoruz.
İnsanı ürperten gece soğuğu Anadolu’da;
“Zemheri ayı ya da Zemheri ayazı…” olarak kullanılır.
Gerçek/ hatırı sorulut, ‘kış mevsimi günleri…’
Ecdat ne diyor, “Her gecenin bir sabahı var!”
“Her kışın da bir baharı var!”
Dede’m Korkut, “Ölümlü-Dirimli Dünya…”
Bahar diriliş, Kış ölümü ifade eder…
Bahara özlemimiz, ‘dirilişedir…’
Arthur Schopenhauer,
“Her tarafta hüküm süren muazzam bir zemheri soğuğu,
Ortalık mahşer yeri gibi,
Kimsenin gözünün kimseyi gördüğü yok.
Herkes kendi “ben ”inin peşinde…”
Şairimiz Ahmet Arif ne diyorlar;
“Bak, bıyığım buz tuttu.
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı
Seni baharmışsın gibi düşünüyorum!”
Bahar, sıcaklığın, tebessümün, neşenin, dirilişin ifadesi…
“Seni baharmışsın gibi düşünüyorum!”
Tolga Akpınar da bir şiirinde şöyle seslenecekler;
Cesaretsizlikten…
Mutsuz kaldık, yalnız kaldık.
Üşüdük, buz kesilip ayazda kaldık
Ondandır bu soğuk, ondandır bu zemheri”
Şairimiz, ‘otokritik’ yapıyorlar. Yüreğinize sağlık
Günümüzde, “Öz eleştiriye…” o kadar çok ihtiyaçlar ki?
Cesaretsizlik ve onun getirdiği travma/ sarsıntı…
Doğal Afetler, ‘soğuk bir rüzgâr gibi…’
İnsanın içine titreme, bir sancı, ızdırap düşer…
Ursula K. Le Guin, “Zemheri” kavramını nakış gibi işler;
“Zemheri gecesinin karanlığında
Şafağı arar gözlerimiz
Keskin soğuğun kollarında
Güneşe hasret yüreğimiz
Böyle kör, böyle tutsakken ruhumuz
Sesleniriz sana
Gel bize ışık ol, ateş ol, hayat ol!”
‘Zemheri’ kelime olarak, kavram olarak insanı ürkütüyor!
Yüreğinize düşen, ‘buz damlaları’
İçinizdeki sıcaklığı alır götürür…
O anda, ‘ışığı, ateşi, sizlere tebessüm eden güneşi ararsınız’
Ali Bayram bir şiirinde şöyle seslenir;
“Bir gülüşüne/ dört mevsim sığmış…
Dışarda şimdi zemheri kışmış
Kimin umurunda?”
Bazı kavramlar var ki, ‘şairin mısralarında’ tanımını bulur.
Mustafa Özarslan, “zemherinin ayazında” şiirinden;
“Zemherinin ayazında/ kurumuş dallara döndüm
Leyla oldum yâr elinden
Yandım yandım köze döndüm
Çok söylendim köze döndüm/ çalındım da, saza döndüm”