Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

SOHBET KAVRAMI

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

 

Bizim tarihten bugünlere taşıdığımız, güzel geleneklerimiz var!

Elazığ’da, bu sohbetlere “Kürsübaşı Sohbetleri” diyoruz.

Bu sohbetlerin bizim dilimizdeki adı,

“Muhabbettir…”

Ne deriz,

“Muhabbetten doğdu, Muhammed!”

Bu kavramın kökünde;

Sevgi vardır,

Dostluk vardır,

Kardeşlik Hukuku vardır,

Yarenlik vardır!

Elazığ’daki, “Kürsübaşı” Sohbetlerinin adı;

Diyarbakır’da,  “Velime…” olarak bilinir!

Urfa’da, “Sıra Geceleri…”

Sivas, Tokat, Gümüşhane’de,  “Herfene…”

Gaziantep’te, “Barak Odası…”

Erzurum da ise, “Bar Odası…” olarak bilinir.

Sohbet geleneğinin bütün Anadolu’da;

Değişik isimlerle anıldığını görüyoruz!

Azeri Şair Nebi HEZRİ bir şiirinde;

 “Muhabbet sonsuzdur, ömürse kısa

 Ne olur, sadakat ebedi kalsa!

Kimin yüreğinde bir tel kırılsa,

Benim yüreğimdir, benim yüreğim

 

Yüzlerde gözlerde sevgi okunur

Muhabbet yürekten yüreğe konur

Güzeller gözünde o ateş, o nur

Benim yüreğimdir, benim yüreğim”

***                 ***

Harput’u anlatırken bizler;

“Evliya’nın,  Âlimlerin, Ariflerin, Ulu Zatların mekânı…” deriz!

Bütün bunları, ‘sohbet ehli…’ insanlar olarak tanımlarız…

Bir döneme ışık tutan, ‘abide şahsiyetler’

Elazığ’da sohbet geleneği,  “bir kürsü etrafında…” olduğu için,

Bu sohbetlere, “Kürsübaşı Sohbetleri” ismiyle tanımlıyoruz.

O mekânlar, toplumun üzerinde ittifak ettikleri,

“Karar verici mekânlardır…”

Karar vericiler arasında,

Şehrin ileri gelenleri, ‘aksaçlıları’  olarak da bilinen,

“Kanaat Önderleri…” vardır.

Bizim inancımız,  ‘şuraya’ ‘istişareye’ önem verir.

Bu mekânlar gerçekte, ‘şura meclisleridirler…’

 

Kürsübaşı,  ‘sohbet geleneğini…’ günümüze taşıyan;

Aynı zamanda,  ‘edebi mahfillerimizdir’

Harput, “ses ve söz sanatının…”  tarihimizde ki, zirve şehridir!

Harput, tabir yerinde ise Anadolu’ya ‘ışık tutan’

Gönül coğrafyamızın,  ‘manevi rıhtımı’ üzerinde yer alır.

O sohbetlerde, ‘aksaçlılar’ pür dikkat dinlenir!

“Kanaat Önderleriyle…” kendinizi irfan okulunda hissedersiniz!

Bizler, kültürü tarif ederken, ‘hayatın kendisi’ deriz…

O güzel kültürümüzü korumak, bu bağlamda, ‘hayatı korumaktır…’

Nesli ve geleceği korumaktır…

Sorumlulukları birlikte paylaşmaktır!

 

Kürsübaşı Geleneği bizlere çok önemli ipuçları veriyor.

Kur’an’ın bizlerden istediği, “şura ehli” olma ihtiyacını,

Bu mekânlar,  karşılamışlardır!

“Onların işleri kendi aralarında şura iledir”

İnsanın, ‘toplumla aynileştiği…’ güçlü bir bağ!

İnsanın, ‘çevreyi kuşattığı…’

Ve ona, ‘boyasını verdiği…’ iç dinamizm!

Sohbetten, “kültür çağlayanı…” doğuyor!

Bir sözü sıklıkla tekrarlarız;

“Ah eski günler…”

Şairin sözüyle bizlerde sesleniyoruz;

“Eğil de kulak ver…” geçmişin o muhteşem dekoruna!

İnsan ve mekân dostluğu, “dost meclislerinde” kurulur!

Toplumdaki, ‘Barış ve Hoşgörü Sedası” o meclislerden yayılır…

O meclisler, Harput’ta “Kürsübaşı”

Diyarbakır’da, “Velime”

Gümüşhane’de, “Herfene”

Her ilimizde, bu meclislerin ‘var olduğunu’

Varlıklarıyla, ‘birlik ateşlerini’ yaktıklarını biliyoruz!

O sıcak iklime,

O sımsıcak duygulara,

Doğan güneşin sıcaklığıyla günlere, “merhaba” diyoruz!

 

O sohbetle Harput’tan,  Anadolu’ya bir daha yöneliyoruz;

Gez gör Anadolu’yu bir baştan öte başa!

Divriği’den Bursa’ya, bir Ulu Mabet süsler…

Sinan, heybetle büyür, Vatanın nakışında!

Şehir, yaslanır dağa; Cihangir Otağı dağ…

Bolu, Ayvaz, Köroğlu; Toros Karacaoğlan!

Uludağ kıyamdadır, Aziziye rükûda!

Çanakkale Mahşeri, Şüheda niyazında…

Fırat, Harput’ta Hoyrat; Esintisi, Sakarya!

Antep, Şahin bakışlı; Maraş’ta Sütçü İmam…

Mermi, omuzda sancı, Kağnılar, yürür sessiz…

Anadolu yüreği; Sabır taşır, İlahi!

Ağırlar, Mevlana’yı; Konya’da Meram bağı…

Revan Yolu, Murat’ın; Ufkunda, Bağdat Kapı…

Koca Yunus, gönlüdür; Bozkır Anadolu’nun!

Dört mevsim, yedi iklim; İstanbul, beyaz Lale!

Bir sofra Anadolu; Gönüller Sultanına…”

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları