İnancımız, “sizler, iman etmedikçe cennete giremezsiniz.
Birbirinizi sevmedikçe, hakiki imana sahip olamazsınız!”
Bu ülkede, “Sahabe meşrepli, Hamza duruşlu, Yunus dilli, Mevlana gönüllü…”
Allah dostu, “gaye ve ufuk insan” insanı kâmillere ihtiyaç var.
Ne diyoruz?
“Sevda dolu yüreklerin selamı
Alır götürür içimdeki gamı…”
Bu milletin tarihini iyi okuyunuz…
Bu millet, “hâkim olduğu…” coğrafyada;
“Huzuru çimlendirmiştir!”
Geçmişi tahayyül ettiğim bir çalışmamızda;
“Ordadır; dilim, duygum heyecanım
Ordadır; tarihim, kültürüm, anım
Oralarda ara beni, sor beni?
Ordadır; kimliğim, tavrım, divanım
Ordadır; kalemim, silgim, vicdanım
Oralarda ara beni, sor beni?”
Bu millet; barışın, huzurun, güvenin adıdır!
Sevda dolu yürekler…
Onlar, acıları ve sevinçleri “paylaşanlardır!”
Onlar, “Hakk’ı birleyenlerdir!”
Ne diyoruz?
“Dertleri, bizimle dertlenen çeker
Dertliler, insafla gözyaşı döker
Kelebekler ışığa koşar, yanar!
Bedri, şair diliyle hemhal akar…”
Dert öğütür bizleri…
Sabır için, “dinin yarısı” deriz!
Şükrü, “dert hamuruyla…” besleriz!
Sevda dolu yürekler; “gül kokulu…” bir hayatı ikram ederler
Gönül insanları, sual ederler;
“Nerden çıktı bilmem bu dil yarası?
Yalanla avutma, yüz karası
Utanma bilmez, sıkılmaz insandan;
Kul hakkı ölçmez; insafı-darası”
Allah Resulü buyuruyorlar;
“Dikkat edin,! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki;
O iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/ düzgün olur
O bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O kalptir”
Ah! “akıl gönül olsaydı…”
O zaman insana ve eşyaya bakışımız nasıl olurdu?
Şu toplumda, bulunduğumuz yerlerde; “sorumluluklarımızı…” bileceğiz!
Sorumlulukların bileşkesinde, “Hak, Hukuk ve Adalet…” yerini alır.
İnsan bir yolcudur? Sorarız vicdanlara;
“Yolcu nerden gelir, nereye gidersin?
Çoban değilsin; dağda, taşda ne güdersin
Düşünce, gayretin, inancın; “reçete!..”
Sevda dolu yürekler, rahmet esintisi!
Güzel insanlar, şu âlemde bir hoşseda bırakır!
“Yol uzanır ben giderim elveda…
Gül kokulu diyarlara merhaba…
Garipler ehlinden kalan hoşseda…”
O hoşsedayla yâd ederiz,
Tarihin gül yüzlü, gür sesli, ufuk insanlarını!
Düşündüm, inceden inceye…
Düşündüm, derinden derine…
Asrı, asırları, zamanı; “kimlerin omuzladığını?”
Onlar, bu vatanın; bu coğrafyanın, “sevda dolu yürekleri…”
Onlarla, “Şubat soğugunda bile…” baharları yaşadık!
Onlar, “azmimiz, gayretimiz, hasretimiz, ufkumuz…” oldular.
Onları, “Alpler, Erenler, Gaziler…” olarak tanıdık…
Asrımızda da, “Hakkı ve Sabrı birbirlerine tavsiye eden…”
Gönül erenlerine, vefalı dostlara ihtiyacımız var.
Ne diyoruz; “Vefalı dostlar geldi, selam Türk’ün bayrağına…”
SEVDANIZ OLMALI
Aziz dostlar, canlar ve yarenler;
Bir işe başlarken, orada yüreğiniz, sevdanız olmalı…
O sevda; bir gaye, bir ufuk olarak büyümeli…
Yürümeli, “koca bir tarih!”
O tarih, “kendi gönül iklimiyle…” buluşmalı
Bu şehrin, coğrafyayı bağrına basan faaliyetlerini, “tefekkür ediyorum!”
Geçmiş yıllara gideceğim… Elazığ’ı tarihi başarılara taşıyacak faaliyetlere…
Hazar’da kimler buluştu söyler misiniz?
Koca bir tarih, koca bir iklim ses verdi maveradan…
Sesi, söz besledi… Sözü, yüreğiniz besteledi…
Yaktı, hasret odunu; gürül gürül…
Yankılandı Hazar’da, şiirin büyüsü!
Dalgalar yürüdü… Gem vurulmaz ki zamana
Asra yemin edildi
Büyüdü bir sessiz çığlık
Kıvılcımı yakıldı, Hazar’da…
Hazar’da, sevda yürüdü
O sevda; yaraya merhem… Dertlere deva…
Karanlığı yakacak ışık seli
Yarınlar daha emin; yarınlar daha ziyade
Hazar’da, İlim, Hikmet, İrfan ordusu toplandı
Alperen ruhunca çağladı, asırlara…
Fermanımız var “Gönül Coğrafyasına…” merhaba diyerek
21. asra, “SELAM” getirdik
21. asır, “TÜRK’ÜN MÜHRÜNÜ VURACAĞI” asır
“Bir sessiz gemi kalkar limandan”
Yolcusu gönüller âleminden!
Hazar, içimde yanan kutlu bir alev
Hasret besler, aşk besler, sevda besler
Bir yüce tutkudur; destanlarla yaşamak
Bir mukaddes davada; “destanlar yazmak”
“Güçlü bir maziden, daha güçlü bir atiye…”
Aşk dolu yüreklerle; Sevda dolu gemilerde yol almak!
İnancımız, “nasıl yaşarsanız, öyle haşrolursunuz!”