“Şeref TAN ve Bir Dönemi…” dostlarla paylaşıyoruz
Güzel ve de Erdemli İnsanlara ne de çok ihtiyacımız var, efendim!
Şeref Tan 1937 Elazığ’a bağlı şimdiki adıyla Yurtbaşı olan Hoğu doğumlu…
İlkokulun bir kısmını doğduğu köyde ve kalan kısmını Elazığ’da tamamladı
İlkokulu bitirdikten sonra yatılı olarak Erzurum Yapı Enstitüsüne gider…
Küçük yaşta babasını kaybedecek…
Erzurum’da gurbette biricik ağabeyinin vefat haberini alacaktır.
Gurbet ve Acı onun şiir ve sanat dünyasını etkileyecektir.
1956 yılında Okulu bitirdikten sonra; Öğretmenlik yılları başlayacaktır.
O görev insanıdır… Çalışkanlığıyla, marifetiyle, hüneriyle ön plana çıkar.
1970’lerde, İzmir Erkek Sanat Öğretmen Okulunu bitirir…
Bu yıldan itibaren Zonguldak Ulus ve Denizli Çal Sanat Okulunun
Kurucu Müdürlüğü ve Öğretmenliği yaptılar
1982 yılında emekli olarak Elazığ’a geldiler…
Gurbet dolu bir hayat ve özlemindeki Elazığ…
1982 yılından itibaren Elazığ’ın en köklü gazetesi Turan Gazetesi’nde;
Yazı hayatına başlayacaklar… Gazeteci Kimliği ile bilinecekler.
Elazığ Basın Hayatında üç önemli dönem vardır;
Mamurat’ül Aziz Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliğini de yapan;
Şair Hacı Hayri Bey Dönemi…
Yeni Fırat Gazetesini çıkaran Av. Fikret Memişoğlu Dönemi…
Ve 1985’lerden itibaren de, Şeref TAN ve arkadaşları diyelim…
Her üç ismin ortak özelliği de;
“Harput Kültürüne, Sanatına, Edebiyatına…” aşina olmaları
Dönemlerinin, “güçlü şairleri…” oluşlarıdır.
Bu insanların varlığıyla Elazığ’da; “Edebi Gazeteciliğin…” geliştiğini söyleyebiliriz.
1931 Mayıs’ında yayın hayatına başlayan, Turan Gazetesi gerçekte;
85 yılın bir ulu çınarı… Ahmet Kabaklı gibi, Cemil Meriç gibi, N.Yıldırım gibi
Birçok usta kalem ve isimler burada yazılar yazmışlar…
Gazeteler de, “şehrin fikir, düşünce, edebi muhiti…” olarak da anılırlar.
Şeref Tan, 1990’lı yıllarda; Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyet Başkanı olacaklar.
Vefatlarına kadar da bu görevi layıkı veçhe yapacaklardır.
1990’lı yıllara baktığımızda; Elazığ; Sivil Hareketlerle Güçlü ve Dinamik bir İlimizdir.
Şeref Tan’ın Başkanlığındaki; Gazeteciler Cemiyeti Gayet Aktif Roller Üstlenir.
O dönem gerçekleştirilen edebi ve kültürel organizasyonlara destek verirler..
Uluslararası Fırat (Hazar olacaktır) Şiir Akşamları 1992 tarihinde başlayacak;
Ve Türkiye’de, “model alınabilecek…” çok önemli fonksiyonel sanat organizasyonu olacaktır.
1992’li yıllarda; İlk defa profesyonel anlamda; “Kitap Fuarı…” açılacaktır
Kitap Fuarını; O yıllarda, “yüz binin üzerinde…” insan gezecekler…
Bu fuarda; “edebi söyleşiler, sohbetler, toplantılar…” yapılacaktır.
1992 Ekim ayından itibaren Fırat TV’nin yayına girmesiyle birlikte;
Şeref TAN’ın; “yerel haberleri değerlendirildiği…” ilk yerel TV programlar yapılır
Şeref Tan’ın Cemiyet Başkanlığı dönemin de Ahmet Kabaklı Hocamızın başında bulunduğu;
“Türk Edebiyatı Vakfının…” Elazığ Şubesi açılacaktır
Başına da, F.Ü. Öğretim görevlisi Suzan Çataloluk gelecektir.
Gazeteciler Cemiyetinin de destekleriyle; “Türk Sanatları ve Tezhip Kursları…” başlayacak!
Ve birçok “usta isimler…” yetişecek, “sergiler…” açılacaktır.
O dönemlerde, İl Özel İdaresine ait, “Vali Saim Çotur İş Merkezi…”
Başta, FHGC olmak üzere, EMK’nin da içerisinde yer aldığı;
“Sivil Toplum Örgülerinin…” birlikteliğinde;
“Kültür-Sanat-Edebiyat ve Musikimizin…” faaliyet alanı haline gelecektir.
Çok verimli hizmetlere imzalar atılacaktır!
Burada şunu ifade etmek isterim; “Kültür-Sanata yapılan yatırım veya hizmetler;
Şehrin geleceğine; geleceğin aydınlık yarınlarına ışık tutacak yatırım ve çalışmalardır!”
O dönemin Siyaset ve Devlet Adamlarının da, “ilk uğrak yerleri” bu mekânlar olacaktır.
Orada, O mekânlarda, şehrin gelecek yıllarını da etkileyebilecek çok güzel faaliyetler yapılacaktır.
Bir nev’i “tarih yazılacaktır!”
Yine o mekânlardan birisi de, Şener Bulut’un O yıllarda başında bulunduğu;
“Kültür Bakanlığı Yayınevi…” Şehrin, “edebi okuludur…”
Her Allah’ın günü; Kitap İmza Günleri, Sergiler, Şiir-Sanat ve Musiki Sohbetleri…
Dopdolu Geçen Güzelim Yıllar
Şeref TAN, Turan Gazetesi’nde; “Horata…” köşesiyle günlük yazılarına devam etmektedir
Çok güçlü bir “hiciv sanatı…”
Çok güçlü bir, “mizah ustasıdır…”
Bunlar için bir-iki örnek verecek olursak
O günlerde, şehrin suları sıklıkla kesilmektedir
Şeref TAN köşesinde suların kesildiği her gün dörtlükle durumu hicveder;
“Elazığ, Kerbela’dır sanma akar boşa su
Damlası dudaklara değse gider hoşa su
Fırat Havzasındayız, insanımıza nispet
Olsun diye başını vurur taştan taşa su”
Bu şekilde, “suların akmadığı günlerde…” aynı uyakla dörtlüklerine devam edecektir.
Siyasette de aynı “edebi üslubu…” görmekteyiz
Ne der şiirinde; “Fuzuli günümüzde yaşasa ve devlet memuru olsa idi…”
Onun meşhur eserine nazire yazacaktır;
“Beni candan usandırdı zamdan Çiller usanmaz mı?
Felekler yandı âhumdan ya Karayalçın yanmaz mı”?
Bu edeple, “edebi üslupla…” devam ediyor.
Mahalli Kültürümüze hem aşina ve hem de ona aşık;
“İpliğe dizilen cevüz gıynağı
Kırılan kalbimin şakgalarıdır
İnne olup batan acı kaynağı
Hasretin yıl süren dakgalarıdır
Bulamacı karıştırsın ozanlar
İflah olmaz kırk’dan sonra azanlar
Dert ataşı üzerinde kazanlar
İçinde hayatın kavgalarıdır”
Her zaman tevazu sahibi ve “haddini bilenlerden…”
“Ya Rab, bizi haddini aşanlardan eyleme
Ya Rab, bizi yolundan şaşanlardan eyleme
Sevgimiz vatan-millet potasında ergisin
Yürekleri kin dolup taşanlardan eyleme”
Bütün çağrısında; “sevgi…” ve “birlik şuuru…” yer alır
“Olacak bayrağımın gölgesinde mezarım
Kalacak elbet baki gök kubbemdeki ezanım
Görmesem, duymasam da hissedeceğim elbet;
Bayrak benim, ezan benim, yattığım yer vatanım”
Şehrimizin kültürünü dantel gibi işleyen “çaydaçıra…” şiirinde;
“Bu oyun hiç bitmesin, bu ateş hiç sönmesin
Birlik ruhu tutuşsun bizim “Çaydaçıra” dan”
Birlik ve beraberlik ruhuna dün olduğu gibi bugünde ihtiyacımız var
Şeref TAN, bir, “Harput Beyefendisi…”
Sessiz, sakin ve de, “vakarlı-edepli” bir duruşu vardı
Öfke insanı değildi; sükûtu tercih ederdi…
On parmağında, On hüner var derler ya; “hüner ve marifet…” sahibiydi
Kalemi her bakımdan da güçlü ve verimliydi;
O bir, “hat sanatçısı…” O bir, “tezhip ustası…” O bir, “ressam…”
Çizgileri gayet net ve sağlam; “kişiliğini…” yansıtıyordu
O bu şehrin, “sazını, sözünü, sohbetini, oyununu…” bilir!
O bu şehrin, “dilini, kültürünü, adabını…” bilir!
Ve en güzeli, “bildikleriyle…” asla, “cimri…” değil;
O, “ak saçlı, tebessüm eden yüzüyle de…” PAYLAŞANDI/ ÜLEŞTİRENDİ!
Abdurrahim Karakoç’un, “Ölüm…” mısrasını kitabına almıştır;
“Ölüm bizi çağıran sessizliğin sesidir
Dünyadaki koşunun mezarda bitmesidir”
Şeref Tan ise, “vasiyet” dörtlüğünde şöyle der;
“Son zahmetim olacak çinlesin dostlar beni
Üstüme torpahğ atıp çiynesin dostlar beni
Uğramamak üzere ayrılmadan yanımdan
Fatiha bağışlayıp dinlesin dostlar beni”
Son kaleme aldığı yazılarında ne diyorlar;
“Hazan mevsimidir “Kasım” ayı.
Sararıp dökülen yapraklar hüznü çağrıştırırlar”
Kasım-1995 tarihinde, “sessizce…” aramızdan ayrıldılar
Kasım-2019 yılındayız; “hatıralarınla…” birlikteyiz