Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

ŞEHİR VE TİYATRO

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Şehir, kültürde, sanatta, edebiyatta, musikide, bilumum değerlerde;

İnceliği, sadeliği, zarafeti, estetiği buluşturan erdemli nakışlardır…

Şehir ve Edebi mahfiller bütün olarak düşünülür, değerlendirilir…

Sanatın yedi rengi şehir hayatında; ‘gökkuşağı misalindedir…’

“Yaşanabilir Şehirler Kavramı!” günümüzde sıklıkla kullanılır.

Şehirlerimizde, ‘sosyal hayatın zenginliği…’ önemlidir.

O zenginliğin katmanları arasında; ‘sinema ve tiyatro’ öncelikler arasındadır.

Sinemanın ilk icadı, Lumiere Kardeşler tarafından 1895 tarihleridir.

İlk sinema salonu ve gösterimi da Paris’te, 1895 tarihidir…

Sinemanın insanlık tarihinde, 125 yıllık serüveni vardır.

İlk Türk sineması, 14 Kasım 1914’de Fuat Uztunay tarafından çekilecektir.

İlk Türk Filminde, “Ayestefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” anlatılır.

Türk Sinemasında ilk konulu film çekimi ve yönetmeni Sedat Simavi’dir.

Sinema, Cumhuriyet Döneminde; ‘teknoloji ile birlikte’ sürekli kendisini yenileyen,

Dünyadaki değişimi ülkemize taşıyan önemli bir sektör olacaktır…

Elazığ İlimizde, bu kültürün zenginliğini yaşayan bir şehrimizdir..

 

Ama ‘Tiyatronun tarihi’ eski Atina’ya kadar gider…

Batı tiyatrosunun ilk temelleri,

M.Ö. 4. yüzyılda Romalılar tarafından atılacaktır.

Tiyatro, tarihi seyrinde gelişerek günümüze kadar gelecektir.

Ulusal Tiyatro fikri, Ludwig Holberg’den esinlenecektir…

Almanya’da ‘Deha Dönemi’ olarak da bilinen;

Fırtına ve Coşku (Strum und Drang); 1767 yılından 1785’e kadar;

20 ila 30 yaşlarındaki genç yazarlardan oluşan Aydınlanma Çağının,

“Edebiyat Akımı…”

 

Tiyatronun tarihi serüveninde, ‘İlk Tiyatro Eseri…’

Namık Kemal’in, “Vatan Yahut Silistre” adlı eseridir.

O eserin oynandığı tarihlerde, ‘yankıları büyüktür…’

1 Nisan 1873 tarihinde, “Vatan Yahut Silistre” eserinin sahnelenmesi;

Yazılarının yayınlandığı ‘İbret Gazetesinin süresiz kapanmasına…’

Kendisinin de, Magosa’ya sürgününe sebep olacaktır.

 

Turgut Özakman, “Tiyatro; insanı insanla, insanca anlatma sanatıdır.”

Lao Tzu, “Seremoniler, içteki duyguların dışarıya ifadesidir.”

Tiyatro, “söze can katar, sözü görüntüye, düşünceyi eyleme çevirir.”

Ankebut Suresi 64 ayette şöyle buyrulur;

“(Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı,

Hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir.

Ahiret yurduna gelince işte hayat odur; keşke bunu bilselerdi”

Tiyatro, bizleri hayatın kendisine götüren bir sanat…

N.F.Kısakürek, “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış!”

 

Elazığ Şehri, Cumhuriyet Döneminde; “tiyatro ile bütünleşen…” bir şehrimizdir.

Elazığ’da, 137 yılı bulan basın hayatında şunu görebilmekteyiz;

Türkiye’de, “Edebi Gazeteciliğin Merkezi Elazığ Şehridir!”

Şiir, Deneme, Roman, hikâye, Tiyatro ve “Edebi Eleştiriler…”

Elazığ Yazılı Ürünlerinde; Dergi ve Gazetelerde aralıklarla yer almıştır.

Cumhuriyet Döneminde, ‘Halk Evleri…’ her bakımdan bir okuldur.

Birçok tiyatro eserleri Halkevleri bünyesinde sahnelenecektir.

 

 

Elazığ’da, ‘Tiyatro ve Sinema…’ ile birlikte hafızalara gelen isimler;

“Vahi Öz (D. 1911), Bilal İnci,  İhsan Yüce (1930-1991), Baki Tamer,

Ali Avaz, Nurhan Nur (D.1930), Rüştü Asyalı, Burhan Özdemir,

Sami Şekerdağ (D.1948),  Rasim Durmaz,  Oktay Kaynarca, Levent Çiçek,

Hande Subaşı, Faik Öztürk, Erkan Petekkaya,

 Ercan Demirel, Hilmi Zübeyir Şaşmaz, Raci Şaşmaz,  Necati Şaşmaz,

Mümtaz Sevinç, Minübe Millet, Kenan Çoban,  Kemal İnci,

Kadir Çöpdemir, Erhan Ufak, Celal Perk, Arslan Gacar,

Zekeriya Bican, Servet Kabaklı ve arkadaşları Elazığ Lisesi…

Sahneye konulan eserler… Hala hafızalarda…

 

Rıdvan Dağlar… O isim bu şehirde bir okul oluyor…

Kökleri o kadar güçlü filizler veriyor ki;

Abdullah Şekeroğlu, İbrahim Özgen Erdoğmuş, Milat Erdoğmuş, Rıfat Kaya, Murat Yaman,

Beşir Genç, Hakan Er, Erdal Güngör…

Rıdvan Dağlar,  İstanbul Şehzadebaşı Tiyatrosu, Fatih Tiyatrosundaki birikimlerini;

Elazığ’a taşıyacaklar…

Öyle ki, Şehzadebaşı’nda, Fatih Tiyatrosu’nda sahneledikleri;

“Hayırsız Evlat, Yılan Soyu, Şehitler Ölmez…”

Bütün Anadolu’da ve öyle ki İlçelere kadar sahnelenecektir…

1984 Yılı, Elazığ Şehir Tiyatrosu en canlı dönemini yaşamaktadır.

Merhum İsmet Hürmüzlü ’nün;  “Devlet Tiyatrosu Müdürü olarak…”

Elazığ’da ‘Yerleşik Tiyatronun’ kurulması için büyük gayretleri olacaktır…

Yerleşik Tiyatro o yıllarda şehrin gündemindedir…

O dönemler, Rıdvan Dağlar’ın Yönetiminde “4. Murat Sahnelenecektir…”

Kenan Evren’in dikkatle izlediği tiyatro eseridir…

Aynı eser, Ankara’da da sahnelenecek;

Süleyman Demirel, “Bulgar Zulmü-Bekleyenler” eserini izleyecekler

O dönemler, Elazığ Belediyesi ve F.Ü. bünyesinde tiyatro çalışmaları yapılır.

Büyük bir zevkle izlediğimiz tiyatro eserleri arasında;

“Yalan, Bir Yabancı, Mustafa Diye Biri, Veysel Karani,

Ölümü Yaşamak, 4. Murat, Elazığ Kabare, Trafikomik,

Her Bizans’a bir Fatih, Komşu Köyün Delisi, Polis Olmak,

Ve Ahşap Konak…

Rıdvan Dağlar bizlere, “Sultan Abdülhamit’i…”

Makedonya’da, Kosova’da sahnelediklerini ifade edecekler…

Elazığ, “Tiyatro Kültürünün…” insanıyla bütünleştiği şehir…

8. Şehrin Yazarı Zekeriya BİCAN’ın sahnelenen eserleri…

Necati Kanter’in eserleri…

Elazığ Şehrimizde, “Tiyatro Dernekleri…” kuruldu…

Elazığ Şehrimizde, “Tiyatro Grupları…” oluşturuldu…

Eserler kaleme alındı, Okullarla bütünleşti…

Tiyatro, “Toplum Kültürünün aynasıdır!”

Tiyatro, Hem ahlak, hem de lisan için en büyük mekteptir.”

Wiliam Hazlitt, “tiyatrosu olan bir ülkede kötülükler,

Çirkinlikler, yanlışlıklar sürüp gitmez…”

Metin Akpınar, “Tiyatro evrensel değildir, ulusaldır çünkü dille bağlı.

Sizin folklorunuz, sizin kültürünüz başkaları tarafından bilinmez.

O zaman üreteceğiniz espriler de evrensel değil ulusaldır ve yöreseldir.” 

Kanal Fırat’ta, Milat Erdoğmuş’u,

Kanal 23’de, Zülfü Bal’ı dinlediğinizde, sizlerde bir farklı tutku oluşur.

Bu tiyatro kültürünün getirdiği zevk ve estetiktir…  

Elazığ Şehri, ‘yerel sınırları aşan…’ sanat ufkuna/ zenginliğine sahiptir.

Yazarın Diğer Yazıları