Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

ŞEFİK GÜLLE BİRLİKTE HARPUT'TA, BEDESTEN DEDİK…

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

 Bir Harput sevdalısı, gönül insanı Şefik Gül’de aramızdan ayrıldılar…

Şefik Gül Kültür Evi, mükemmel estetiğiyle, ‘tarihi bir hatıra…’

O hatıranın izdüşümünde elbette, rahmetli Mustafa Akçiçek’i de yâd edeceğiz!

Dile kolay efendim, on bir yıl önce kaleme aldığımız makalemiz…

O makalemiz, Şefik Gül’ün Hakk’a yürüyüşü ile daha da öksüz kalmıştır!

Şefik Gül’ün idealinde, “Harput’ta Tarihi Bedesten…” inşa etmekti!

Olmadı! Bu şehir de, çok şey akim kalıyor…

Gazeteci, ‘şehrin vakanüvisidir’

Bu şehirde, yazılı basın hayatı, 1883 tarihinde başladı…

137 yılın mürekkebi… Bu şehrin tarihi serüvenini iyi okuyalım!

Ecdat, “söz uçar, yazı kalır”  

İnancımız, ‘söz emanettir’ Emanetin yedi emini, ‘mürekkep’ yani  ‘kalem’

İş adamımız Şefik Gül’ü ve Mustafa Akçiçek’i rahmetle anarken;

Tarihi bir hatırayı da bir daha sizlerle paylaşmak istedim efendim…

 

13 Kasım 2009 Cuma günü Günışığı Gazetesi’nden mesai ve yol arkadaşlarımız Vehbi Coşkun ve Yücel Çakmak ile birlikte Harput’tayız.

Şefik Gül Harput Evi’nde, yer sofrasında sohbetimizin konusu şüphesiz ki, Harput’ta tarihe tanıklık yapacak bir öncülüğe ilk adımını atmış bulunan İşadamımız Şefik Gül’ün, Harput Kültür Evi’nin hemen bitişiğinde, on dönüm üzerine, 40 dükkândan oluşacak bir Bedesten yapma çabalarıdır!

O çabalar, yıllar öncesinden devam ediyor…

Öyle ki, 7 dönümü Hazineye ait olan bu arsanın 3 dönümünün istimlâki gerekiyor…

Şefik Gül, gelmişler Harput’ta önemli bir boşluğu doldurmuşlar…

Tarihi Harput Evi’yle de iş dünyasına öncülük etmişler.

Örnek/veya model olacak bir eseri bu şehre, bu şehrin insanına kazandırmışlar.

Şefik Gül, ‘hizmete yani hizmete devam etmek istediğini’ yıllar öncesinden söylediler ve hala beklemedeler

Bizler, 2005’li yıllarda, 2006’lı yıllarda ve sonrasında gelen yıllarda bu köşemizden yazdık…

Dün yazdıklarımızın bugünde altına imzamızı atabileceğimize bir daha vurgu yapmak istiyoruz.

İşte dünkü yazılarımızdan birkaç önemli satırlar…

Tarihle yüzleşme diye bir söz vardır.

Bizler, ‘tarihten kaçarak’ değil; ondaki değerlere sahiplenerek arkamızdaki giderek, ‘fulü’ duruma gelen o görüntüyü iç ahenk ve üslup olarak netleştirerek, sadece Harput için söylemiyorum, bütün coğrafyamız için bir yürüyüşü kazandırmalıyız.

Tarihe olan borcumuzu ancak bu vesile ile ödemiş oluruz.

Kalenin yüzünü güneye dönen burcuna baktınız mı, ‘şahadet parmağını’ nasıl semaya kaldırmış bulunuyor.

Sözden çok, ‘eylemi severim’ Bir taş üzerinde taş koyanları gözetirim.

Ve onların sözlerini kamu vicdanında paylaşmayı kendime vazife bilirim.

Daha yakın zamanda, Elâzığ’da bir Vakıf Üniversitesi; “Harput Üniversitesi” gündeme gelmişti.

O sözünde ısrarla arkasında olduğumu bir daha sizlerle paylaşmak isterim.

HARPUT’U TEFEKKÜR EDERKEN                                                                      

Elâzığ (Mezire)’da yaşar, Harput’ta soluklanırım!.

Halim, bir düz ova olarak da adlandırılan Elâzığ’da; ahvalim Harput’tan sorulur!

Ecdat hatıralarım, sevdiklerim ve de her biri bu toprağın tapusu olarak düşündüğüm ölmüşlerimin mezarları tarihin bu kadim şehri, Harput’tadır.

O Harput ki, Anadolu’yu bu millete ebedi vatan yapan, Malazgirt Zaferinden hemen sonra, 1085’de fethedilir. Dokuz asrı geçen tarihinde, ‘işgal yüzü’ yaşamamış; aziz ve mualla bildiğim toprağına, ‘namahrem eli’ değmemiştir!

O Harput ki; Selçuklu ve Osmanlı döneminin ihtişamını iç içe birlikte bugünlere taşıyan, ‘abide eserlerle’ selamlamaktadır!

Ulu Cami’den,  Saray hatundan günün beş vaktinde, o semavi selamı ruhumun derinliklerinde yaşarım.

O Harput ki, Fırat’ın suları kadar berrak, sürekli çağlayan bir fikir, bir ilim, bir hikmet şelalesi olarak asırlara şahadet eden büyük velilerin ve alimlerin ‘konakladığı mahşeri mekanlar’ olmuştur!..

O Harput ki, Fuzuli’nin eserlerini de, Nedim’in eserlerini de, ‘yorumlamış’ doğu ve batı kültürünü birleştiren bir ruh ve gönül zenginliğine sahip bir hüviyetle asırlara tebessüm etmiştir.

O Harput ki, ‘küçük coğrafyasında büyük tarihi hadiselere’ tanıklık etmiş; bir ticaret şehri, bir sanat ve kültür şehri, bir eğitim ve ufuk şehri olarak içerisinde yer aldığı coğrafyasının cazibe merkezi olmuştur.

 Harputlu tarihi yorumlarken kendisine;

Kafkasları da yakın görür, Balkanları da yakın görür, Basra’yı da yakın görür!

“Harput bir Müslüman şehirdi

Binbir türbeyle müştehirdi

Fırat’sa önünde bir nehirdi

Her an tekbirlerle çağlar”

HÜZÜNLENECEK MİYİZ YOKSA?

Mehmet Kaplan’ın ifade ettiği gibi, “Şehir, müze ve kütüphane bir milletin asırlar boyunca yarattığı eserleri ihtiva eder.”

Harput için, ‘açık hava müzesi’ deriz!.

Ecdat hatıralarımızın burada saklı olduğundan söz ederiz.

Peki, ecdadımıza olan, ‘borcumuzu’ nasıl ödemeye çalışıyoruz?

Bu soruya elbette daha net cevaplar verilmesini canı yürekten arzu ederiz.

Tarihçiler, özellikle Türk-İslam mimarisi üzerinde araştırma yapanlar gayet iyi bilirler;

Şehir kültürünün bize ait yegâne mirası;

Hanlar, Hamamlar, köprüler, Camiler, çeşmeler, sebiller, Mescitler,

Kervanlar, Kervansaraylar, Bedestenler, çarşılar, Saat kuleleri vesaire

Bu kültürün doruğa çıkan eserleridir…

Genel bir kanaattir, bizler kadar, geçmişine bigâne kalan, ‘dünü çok çabuk unutan’  bir millet yok gibi

Bir tarihi eserin çökmesi, bir dönemin çöküşü gibi insana, acı veriyor!.

O bakımdan, Harput’a her gittiğimde; ‘derin bir ağıt’ içimi sızlatır!

Asrın başında, Harput’ta 17 mahalleden söz edilir!.

Bir mahşeri kalabalık, çarşısına, pazarına ayrı bir ahenk katarmış!..

Acaba Harput, ‘kendi kaderine mi terk edilmiş’

Kökü derinlerde muhteşem bir maziden bihaber, ‘öksüz bir çocuk’ gibi mi?

HARPUT KÜLTÜR EVİ!

Harput’tan, sadece Türkiye’ye değil; coğrafyamızın dışına da açılan bu pencereyi elbette daha da büyültmeliyiz!. Son bir iki yıldır, Elâzığ’ın gündeminde; tarihi çarşı projesi bizleri de gerçekten heyecanlandırmıştır.

O heyecanımızı o kadar sıcak ve içten tutuyoruz ki, ‘tarih ecdat hatıralarına sahiplenme ile geleceğe ayna tutar’ sözünü bir daha burada paylaşmak istiyorum.

Nesiller arasında köprü kurmak istiyorsak, ‘dünü iyi bileceğiz’

Dün bizlere, ‘bir binanın temel taşlarını’ hatırlatır.

Bir büyük medeniyetin ayak izleri üzerinde yürümemize vesile teşkil eder.

Harput’ta, ister devlet öncülük etsin ve isterse ‘özel sektör’ öncülüğünü etsin bütün şehrin birlikte kabulleneceği ve birlikte elini taşın altına koyacağı böylesine evla bir dava etrafında kenetlenmelidir.

Kapalı Çarşı, Bedesten, Arasta, Çarşı bu milletin tarihin derinliklerinden bugünlere taşıdığı ve de, ‘batı dünyasına da kazandırdığı’ çok önemli bir kültürdür.

Selçuklunun ve Osmanlının hâkim olduğu coğrafyayı ve onun bizlere ikram ettiği, ‘kültür haritasında’ şöyle bir gezininiz; şehirle, şehir insanı ve toprakla bütünleşen bir mimarı üslubumuz vardır.

 

KAYBOLAN MESLEKLERİMİZ!

Harput’ta yapılacak bir Bedesten veya çarşıda; kaybolmaya yüz tutan, ‘el sanatlarımız ve mesleklerimizin’ tekrar yüzünü hayata döndürmesini arzu ederim.

Hiç değilse, o iklimle bir daha haşır haşır neşir oluruz.

Alemcilik, Bakırcılık, Demircilik, Kalaycılık, Yemenicilik, Keçecilik, Nalbantlık,

Boyahanecilik, Halıcılık,  Terzilik, Testicilik (Bardakçılık),

Kahve Dibekçiliği (Dövücülük),Tüfekçilik ve Kundakçılık, Hallaçlık,

Semercilik, Saraçlık, Tabaklık (Dericilik), Helvacılık ve Fırıncılık, Leblebicilik vs.

bunun gibi ata yadigarı olarak unutmaya yüz tutulan meslekler!.  

 “ASYA’NIN GÜL BAHÇESİ”

Kadim bir dost, Harput Beyefendisi Mustafa Akçiçek ile tarihin dile geldiği/ gönlünüzü verdiğiniz ata yadigârı eserlerin bir büyük tevazu ile karşınıza çıktığı,

Şefik Gül Harput Evi’ndeyiz!. 

Memişoğlu sanki bizim yaşadığımız efsunkâr havayı teneffüs ettiriyor o güzelim şiirinde;

“Seferber olmuş ulus, yazı yabana doğru

Dün benden kaçan, bugün koşuyor bana doğru”

Çok değil, bir asır öncesinden buram buram tarih kokan Harput’u yıktık;

Mezire ’ye kaçtık(?!) değil mi?. Yıllarca tarihi budadık değil mi?.

Bir mezar taşının üzerindeki sülüs bir yazıda bile bu milletin kimliğinin saklı olduğunu düşünmedik bile!

Evet, bir yiğit çıkacak; tarihine, kültürüne, ecdadına, onların bıraktıkları eserlere kendisini hasretmiş sevdalı bir yüz çıkacak;

Harput Kal ’asından haykıracak; 

Bu şehir diyecek, dünün; “ak yüzlü, bilge sözlü, kartal bakışlı, civan duruşlu; aynı gövdenin baharında çiçek açmış, cümlesine meyve vermiş dalları kanat germişti bizlere”

O manevi mahşeri tekrar yaşamak istiyorum… “

Seferber olmuş ulus..” cümle güzelliklerine sözüne de tercümanlık etmek istiyorum.

Hakeza, bu şehrin insanında, ‘gönül dervişliğinden’ süzülen damlalar vardır.

Kalemi ile Harput’a; “Asya’nın Gül Bahçesi…” diyen mütevazı şairleri vardır. 

Harput’ta bir dirilişi, ‘şu bozkırın ortasında; Anayurt uyanmasına’ şahit olmak bile bizlere, yerimizde duramayacak derecede bir büyük haz veriyor.

Harput’u tarihi doğal çehresine taşıyacak olan, Bedesten! (Mimar Metin Keskin tarafından avam projesi hazırlanmış)

Takriben 10 dönüm üzerine kurulacak, bizlere tarihi soluklandıracak  müthiş bir eser!.

7 dönümü Hazineye ait olan bu arsanın, 3 dönümünün istimlaki gerekiyor.

Alt-yapı ve istimlâk probleminin/ mevcut pürüzlerin giderilmesi ile birlikte,

GÜL-SAN AŞ. proje çalışmasını kısa bir süre içerisinde bitirerek, bizleri kendi tarihimizle, irfanımızla, hayat anlayışımızla buluşturacak eserin ihyası için temele ilk harcını dökecekler!..

Bedestende 40 dükkân yer alacak!

Her dükkân, unutulmaya yüz tutmuş ata yadigârı mesleklerin ocağı olarak tütecek!

Bunlar arasında; semerci, yemenici, bakırcı, kalaycı, şekerci, değirmenci, derici, tenekeci, sıcak bileyici, helvası vs. sayılabilir.

Ve, kendi kültürümüz içerisinde gidecek yoğrulacak/bir sanat erbabı haline gelecek yüzlerce insana istihdam alanı açılmış olacak!..

HARPUT’U KONUŞMAK!

Ne derler, “yokuşta akmayan ter, çukurda gözyaşına dönüşür”  

Bilmez misiniz, “Ölüm cisim çiçeğini soldurur, mana çiçeğini asla”  

Harput için kim ne söylemişse, ‘kendisinde olanı’ söylemiştir!

Bilgisi ölçüsünde sözü olduğu gibi de Harput’a heyecanı ve rağbeti olmuştur! 

Bir şeyi birbirinden ayırmak lazım; ‘duru düşünce’ farklıdır, ‘durgun düşünce’ farklıdır.

Harput, Elâzığ’da eskilerin deyimiyle ‘mezirede’ oturanların şimdi, ‘düşünce mezresi’ olmuştur!

Bu bağlamda, ‘bilgi kirlenmesine’ özenle dikkatleri çekmek isterim.

“İnsan nefsinin esiri olduğu nispette hadiselere penceresini açar”

Harput için sadece, ‘virane’ sözünü edenler olacaktır elbet!

Harput, “tarihe ışık tutacak bir açık hava müzesi” sözü ve kavramı bizlere en şık ve yakışır olanıdır. Harput’ta, 9 asrı tefekkür edemeyen bir göz, bir gönül, bir vicdanın şu âlemle irtibatı kesiktir

Sadece, Musikisiyle Harput devasa bir iklime sahiptir.

O ses ve söz ikliminde, coğrafyayı birleyen, derleyen, aynı hamurda yoğuran şaheser karşınıza çıkar.

 

 

 

            

          

 

 

Yazarın Diğer Yazıları