Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

PAŞA DEMİRBAĞ İLE BİRLİKTE

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

(Musikimizin duayen isimlerinden

Paşa Demirbağ Üstadı Ölüm Yıldönümünde

Rahmetle anıyoruz mekanı cennet olsun amin.

Musikimizin “ak saçlı…” “bilge kişisi…” Paşa Demirbağ’da,

Aramızdan ayrıldılar. Rahmeti Rahmana kavuştular.

Ne diyoruz;

Vakit akşam hüzünlü bir ses gelir

Sükûtun çığlığı “Paşa’m gitti!” der

Aramıza “âli bir makam!” gelir

Aç gözlerini “bir nefes gitti” der (BK)

Şairimiz ne diyorlar;

“Gitti ölümlü yalan, geldi ölümsüz gerçek!”

Hz. Mevlana, ölüm için; Şeb-i Aruz (düğün gecesi) der.

“Dünya’sına, aldırma dünyasına”

Göz değil gönülden gelen yaşına

Sevda dediğin bir lokma aşına

Uzanan narin eller gitti der (BK)

Paşa Demirbağ’la, MANAS GÖNÜL EVİ’nde birlikteliğimiz oldu.

Kendilerini daha yakından tanıma fırsatını bulduk.

Onun sevdasında iki isim yer alıyordu;

“Fuzuli ve Celal Güzelses…”

İnce, latif insana huzur veren bir sesi vardı…

Harput’a, Harput Musikisine aşinaydı…

Derin bir Musiki Kültürüne sahipti.

Hafızasında, “bütün makamlar…” saklıydı!

Musikimizin yaşayan “bilge kişisiydi!”

Bildiklerine, “cimri…” olmadı…

Ve en güzeli, “kibirlenmedi…”

Kendisinden sonra, “bir neslin yetişmesi…” arzusunu sürekli taşıdılar

O, musikimizim yaşayan “muallimiydi!”

Günışı Gazetesi’nde,  “MUSİKİ BİLGİLERİNİ…” paylaştılar

“paylaşma kültürü!” Paşa Demirbağ’ın hayat felsefesi olmuştur.

MANAS GÖNÜL EVİ,

DOĞUMUNUN 80. YILINDA PAŞA DEMİRBAĞ” anısına;

2011 Nisan’ında muhteşem bir gece düzenledi…

O gecenin anısında, Hadi Önal’ın kaleme aldığı;

 “Paşa Demirbağ” eseri yayınlandı…

MANAS GÖNÜL EVİ’NIN faaliyetlerinde, aktif olarak görev aldılar…

Musiki Hizmetleriyle şehrin “zirvesinde…” olan bir isim…

Bir şiirimizi sevdiler ve “bestesini” yaparak okudular;

“Mevsim bahar olunca gel diyorsun

Sensiz hayat kuru bir dal diyorsun

Gönül fermanını yağmurlara yaz

Hasretle kapısını çal diyorsun

 

Bekledim, güneşin doğduğu yerde

Sevdanın, hicabın olduğu yerde

Dermanın, yüreğin yandığı yerde

Feleğin kapısını çal diyorsun”

“Paşa Demirbağ” bu şehrin hafızasında sürekli yaşayacaktır.

Makamı Cennet, Ruhu Şad Olsun. (amin)

Paşa Demirbağ’ı yıllar önce kaleme aldığım bir yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum;

***                                       ***

“Ses ve söz, ay ve yıldız gibidir.

Ses ve söz, tuval ve onun üzerine serpiştirilen renklerin halayı gibidir.

Sanat bahçesinin bahçıvanları, bu coğrafyanın kokusuz güllerini bile suya boğarlar

Paşa Demirbağ ile birlikte yürürken,

Hamamizade Dede İsmail Efendileri, Hacı Arif Beyleri, Itrileri, Tamburi Osman Beyleri düşündüm.

Bu ülke onlarla bir ahenge boyanmıştı.

Dr. Selahattin İçliler, Erdoğan Berkerler, Sadettin Kaynaklar, Selahattin Pınarlar, Sadi Hoşsesler, Avni Anıllar, Yıldırım Gürsesler, Coşkun Sabahlar, Dr. Alaattin Yavaşçalar, Zekai Tuncalar vs simaların yerlerini aratmayacak bir nesil musikimize altın bir çağ yaşatmışlardı.

Paşa Demirbağ’ı bu isimlerle anmamın sebebi var elbet!

1932 yılında Palu’nun Çarşıbaşı Mahallesinde dünyaya gelen Paşa Demirbağ, daha küçük yaşta babasını kaybeder.

Bu acı büyüktür. Sesin yankısında, ‘hasrete’ dönüşür.

O hasret bir kor ateş olup yandıkça, ses daha yanık, daha içten gönül duvarlarına çarpa çarpa bir asude bahar gibi dökülmeye başlar.

“Bir hoşça sadadır kalacak kubbede baki

Gül, söyle, açıl; gül gibi, bülbül gibi saki

Bir nağmene, bin ahımız oldukça mülaki

Bir gülşene erdik gülüşünden alıp ilham.”

1939-1944’lü yıllar, Avrupa’nın birbirini acımasızca boğazladığı yıllardır.

Demirbağ, bir bey kızı olan hanedan sahibi annesinin şefkat nazarları altında büyür. Hayatla bütünleşeceği iki önemli unsur vardır.

Birincisi, ‘sesinin güzelliği’ Yakın çevresinin bu güzelliğe aşina olması!

İkincisi, hastalık derecesine varacak derecede kitap okuna hevesidir!

O yıllarda, ‘gramofon’ yaygındır.

Demirbağ daha küçük yaşlarda içinde parlayan büyük bir hevesle, ‘plak arşivine’ gider.

O dönemin önde gelen seslerine hayranlığı dikkate şayandır.

Daha küçük yaşlarda evinde, Türk Sanat Müziği arşivi oluşmuştur.

Kulağı o dönemin bütün usta isimlerine aşinadır.

Öyle ki, Palu’da, “Bir İstanbul Beyefendisi” olarak anılmaya başlar.

Paşa Demirbağ’ın dayısı Sekratlı Ali Bey, Musiki ile haşır neşirdir.

Sekrat’ta, birçok devlet büyüğünün de kaldığı Sekratlı Ali Beyin konağı bir sanat, bir kültür, bir edebiyat, bir musiki ocağı olmuştur.

Bir irfan meclisi oluşmuştur.

Elâzığ’dan ve çevreden asrın yaşayan büyük şairleri burada bir araya gelirler.

Ali Bey sevgili yeğenlerine, Paşa ve Enver Demirbağ kardeşlere kucak açtı.

Sizler diyordu, ‘heybeti ve azameti’ ile birlikte sanki gürlüyordu.

O gürleyişte bile yıldırımların ışık saçtığı bir sadakat vardı.

 Yemine, yedi emine dönüşebilecek bir sadakat!

Evet, “sizler, eksiğinizi tarihi Harput Musikisiyle ancak telafi edebilirsiniz.”

Köklü müziğimiz, sizlerle birlikte asırlara olan yolculuğuna devam ettirmeli!

Ve Ali Bey, o dönemin usta isimlerinden, Kövenkli Hafız Mustafa Süer’i Sekrat’a, getirecekti.

Muallim ve Talebe birlikte artık yol alacaklardı.

Zamana kulaç atılacaktı.

Paşa Demirbağ’ın ilk gıyabi muallimi Celal Güzelses’ti. Sonra, Harput havası büyüleyecekti.

Demirbağ bizlerle konuşurken gözleri bir an dalıp ötelere gidiyor.

Gençlik yıllarına. Sekrat’ta, ustaların huzurunda, “Bağrıma taş basaydım” şarkısını okuduğunda, ‘maşallah’ sedasıyla bir gönül hoşluğu sesin sedasıyla yüreğine kadar iner.

Bir an kendisinin titrediğini hisseder.

Bir şey var ki, tarihe kaydı mutlaka geçilsin;

 “Harput’u Sekrat’a taşıyan bir büyük kahraman Koroğlu Şevki Bey’dir.”

Şevki Bey ve Palu, tarihi bir dönemin özelliklede musikimizde milat tarihidir.

Paşa Demirbağ, Harput Musikisinden söz ederken, “Halkın benimsediği makamlar”der.

Ne kadar, yüksek bir irfan kültürüne sahiptir Harput!

Bu döneme yolculuk yapıyoruz; Harputi Ömer Naimi Efendi, Harputi Âşık Cefaiyi, Meluli, Luzumi, Zarif Rahmi Efendi, Hacı Hayri Bey, Abdülhamit Nazmi (kambalakzade) Kemalettin Efendi, Rahmi Hoca, Bedri Yücesi, Hacı Abdülkerim Efendi Sunguroğlu, Çeri başı Ali Bey (Halk Şairi), Çeribaşı Mustafa Asım Bey (H.Şairi), Ahmet Hamdi Harputi, Rahmi Harputi, Bedri Çarsancaklı, Ali Haydar Bey, Mustafa Sabri Karacaoğlu, Hacı Raşit Efendi, Şair Veysi, Muallim Sadi (şirin zade),İzzet Dede vs.

Ve bunun gibi onlarca isimler!..

 Harput’ta, ‘Nedim’in izleri’ vardır.

Harput’ta, ‘Fuzuli’nin aşk ritmini’ bulursunuz! 13 makamda bestelenmiş, 100’ün üzerinde eser!

Bu eserler, bütünüyle Paşa Demirbağ’ın hafızasında yazılı!

Ne derler, “yokuşta akmayan ter, çukurda gözyaşına dönüşür”

Bilmezmisiniz, “Ölüm cisim çiçeğini soldurur, mana çiçeğini asla”

Bir an asırların nağmesini diyorum; Benim Musikim kâinatın şuh damarı.

Sesler, bir asude bahar! Bülbül sesi, Kuşların kanat çırpışı!

Su sesi, Dalgaların alevden köpükleri!

Rüzgâr sesi, bulutların yoğrula yoğrula yıldırımlarla süzülüşü!

Börtü-Böcek sesi, kulaklarınızın ritminde, bir muallâ ahenk!

O ahenk, dökülmüş bin bir makama! Kâinatın dili süzülmüş, Efkârlı dünyama

Toprak gibi, Su gibi, Hava gibi, Ateş gibi, Bir ritim vermiş aşığa, Tellere dokundukça parmaklar,

Kanun dile gelmiş,

Tambur söz üstüne söz almış, Keman, Fasıl fasıl inlemiş!

Kâh Rast Makamı ile İnsana sefa vermiş!

Kâh Neva Makamı’yla gönüller ferahlanmış!

Dinlerken Hüseyni Makamını, Sulhu salah bulmuşuz! Uşşak Makamı ile gülmüş, neşelenmişiz!

Saba Makamı’yla, şecaatimiz artmış!

Farabilerle, sözün çığlığı büyümüş!

Dede Efendilerle, Itrilerle; Çığlık çığlığa nağmeler yürümüş!

Paşa Demirbağ’ı dostlar meclisinde yaptığı o eşsiz musiki sohbetlerinde dinlerken benim musikimi bir daha düşündüm.

Benim musikim, her makamda, bir ayrı hoyrattır!

Benim musikim, her makamda, dertli gönlüme hayrattır!

Benim musikim, Davut’tan almış İlhamını... 70 bin âlemle paylaşır gamını!

Benim musikim, kuşların cıvıltısı, suların şırıltısı, arıların vızıltısı, yaprakların hışıltısı kadar, kâinatla konuşur!

Benim musikim, Hekimlerin ilacı. zamana utacı olur!

Benim musikim, asırların içli nağmesi. Feryadıma, yâd olur, ad olur! .

Bu millet, ‘ezan-ı ruhuyla boyamıştır’ Her vakit ezana hürmeten bir makam vermiştir.

Sabah ezanını düşündüm! Milleti şah damarından teslim alan o efsunkâr havayı!

Sabah Ezanı genellikle, ‘Saba’ makamında ecdadımız okumuşlar.

Saba makamının insana; ‘cesaret ve kuvvet verdiğini’ düşündünüz mü?

Evet! Öğle ezanını; ‘Uşşak’

İkindi ezanını; ‘Hicaz’

Akşam ezanını, ‘Segâh’ ve yatsı namazını, ‘Rast’ makamında okumuşlardır.

Bir günün yorgunluğunu ‘Rast Makamının’ insana, neşe ve huzur veren gönül rahatlığı ile dinleriz!

Yürek sözü nedir biliyor musunuz? damıtılmış su gibidir!

Duru ve saf Anadolu insanının sizlere huşu ve huzur veren; ışıl ışıl yanan bakışları gibidir!..

O bakışlar süzüldü, Paşa Demirbağ’ın ıslanmış gözyaşlarından!

Bir ömür yolculuğu yüzlerindeki çizgilerden okunuyordu.

O çizgiler, bir ezgi halinde yakın dostları tarafından sıcak ifadelerle bir ders halinde okunuyordu.

Dopdolu geçen bizlere inanın ‘deryalar kazandırdı..’

O sevda bir yürekti.

O sevda kanatlandı.

84 yılın verdiği yorgun ve yorucu bir yolculuğun büyük eserler bıraktığını birlikte paylaşıyoruz.

Harput musikisinin kaynak kişisi, yumuşak ve kadife sesli dokunaklı yüreği!”

 

Yazarın Diğer Yazıları