Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

ÖMÜR DEDİĞİN NE Kİ

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Zaro Ağa ismini belki duymuşsunuzdur…

Bu zat, son iki asrın en uzun ömürlü şahsiyetlerinden…

Zaro Ağa, 1774/1777 Bitlis İlinin, Mutki meydan mahallesinde dünyaya gelir.

Kaynaklar, bu Zat’ın 29 Haziran 1934’de vefat ettiğini bildirir…

157 veya 160 yıl… Koca bir ömür!

Dünyanın en uzun yaşayan birkaç ismi arasında yer alıyor…

160 yıla ulaşan bir ömür…

10 Osmanlı Padişahı, 28 Sadrazam, 1 Cumhurbaşkanı, 5 Başbakan görüyor…

Zaro Ağa, 6 savaşa iştirak ediyor.

Bu savaşlar , (Kırım, Rus Harbi, Plevne, Kafkas, Balkan, 1. Dünya Savaşı,

İşgal Yılları ve İstiklal Harbi)

Kaynaklar, 13 evlilik yaptığı haberini veriyor…

Zaro Ağa’yı,  Selimiye Kışlası, Beşiktaş, Ortaköy Camii, Tophane,

Nusretiye Camii inşaatlerinde çalıştığı biliniyor.

Ellili yaşlarda, İstanbul Hamal Topluluğunun başındadır…

Ölümüne kadar da çalışmıştır…

Dünya Basınında, ‘odak noktasında…’ yer alacaktır.

Alkol karşıtı bir derneğin daveti üzerine, Amerika’ya, İngiltere’ye gidecektir.

Özellikle de, ‘reklam kampanyalarında…’ yer alacaktır.

O kampanyalarda, “Türk Ürünlerinin Tanıtımı…” dikkatleri çekecektir.

Zaro Ağa, Şişli Etfal Hastanesi’nde vefat eder.

Mezarı, Eyüpsultan kabristanındadır…

Mezar Taşında, “Bitlisli Şemsi Ağa oğlu 160 yaşında ölen

Zaro Ağa’nın ruhuna Fatiha” ifadesi yer alır.

 

Zaro Ağa bizlere, ‘ömrü...’ hatırlattı!

Birçok dost muhabbetlerinde bulunduk...

Şöyle bir bakıyorum da, ‘kimler gelmiş kimler geçmiş’

Ömür, ne kadar uzun olursa olsun, ‘üç gün...’ olarak tarif edilir;

“Dün, bugün ve yarın...”

Dünden yarınlara, “seyreyledik alemi kainat bahçesinden”

Şair dilinde, “önce selam, sonra kelam”

Belalara selam durabilen yürekler...

O yüreklerin üzerinde ki zırh, “Takva Elbisesi...”

Yunus, gayet sade bir dille,

Mal sahibi mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi,

Mal da yalan mülk de yalan,

Var biraz da sen oyalan

Şiir dilinde, ‘Muhabbet Okulu’ diyoruz, Kainat Sarayına...

Kainata, gönül gözüyle şöyle bir bakınız hele;

Dostlar bağında sohbet/ Bu en güzel muhabbet

Bal olur akar elbet/ Söz gönülden içeri.”

Erenler ne hoş söylemişler;

“Hamdık, yandık, piştik Elhamdülillah”

Bu sözün manası, ‘olgunlaşmak’ hamlıktan kurtulmak…

Allah Resulü (sav), 63 yıla sığdırıyorlar, mübarek ömürlerini…

Bu ümmetin ömrü,  ‘vasat bir ömür’

Hakikat, “Sac tava gelir, hamur biter. / İş tava gelir, ömür biter.”

Şu hayat bir devri daim değil mi?

O halde, ‘eskileri de hayırla yâd edelim’

Sıklıkla da, “Sıla-i Rahim…” yapalım!

Dr. Ali Öztürk rahmet ve minnetle anıyoruz.

“Kale Otağ Olaydı” şiirinde, gönül dostlarının özlemlerini yâd ediyorlardı.

“Harput O eski Harput, Kale otağ olaydı

Gönül dostların orda birbirini bulaydı

N’olaydı, n’olaydı keşke olaydı

Rindane şarap içip, erenler yâd olaydı

Divan-ı Harputi’den bir güzel meşk olaydı

N’olaydı, n’olaydı keşke olaydı”

Harput Kale otağ olaydı da, bütün ervah,

Bütün gönül dostları o otağda bir arada olaydı!

 O ne güzel hatıralardı, o ne kalıcı dostluklardı?

Vefadan gayri bir şey bilmedik. ‘edepten öte’ sözümüz olmadı.

Muhabbet, bir sevginin ve bir saygının en asil örgüsüydü.

İçerisinde yaşadığımız coğrafyaya, şehrimize merhaba diyelim…

Erdemli duruşa merhaba diyelim…

Onlar, bu coğrafyanın, bu şehrin hafızalarıdırlar.

Onlar, bu coğrafya ile birlikte doğmuşlar, bu coğrafya ile birlikte yürekleri atmıştır.

Gönül mimarları,  söz ustaları, ses mimarları…

Tarihin asıl nakışları onların gönül çıralarıyla yakıldı!

O bilir, geceye bürünen ışık fazlarını!

O bilir, sevda parıltılarına bürünen gönül nazlarını!

Bizim kültürümüzde, Ahmet Yesevi ve ondaki hikmet dersleri vardır.

Yunus da ki sadelik, duruluk ve aklık vardır.

Dilimiz için ‘ses bayrağı’ dedik, ‘söz sancağı’ dedik, ‘hikmet pınarları’ dedik.

“Ömür Dediğiniz Ne ki?”

Her sabah, güneşin ışığı misali yürekler ışıldasın…

Hayatı, ‘güzelleştirelim…’

Sabahın vaktinden akşamın vaktine, “manevi rıhtıma taşıyalım!”

Her yeni mutlaka eskiyecek, her doğan güneş batacaktır.

“İnsan bir yolcudur, çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa,

İhtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede devam eden bir yolculuk”

Çocukla çocuk, büyükle büyük bir halk muallimi,

İyiliklere bütün pencerelerini açan mekân/lar,

Yüreğinize sığdırabildiğiniz bir dünya…

Tebessüm eden bir dünya…

Ömür dediğiniz ne ki?

Bütün mesele, ‘ömür çilesiyle abideleşmek’

“Vefalı dost geldi…” mısraları ne kadar sıcak değil mi?

Bir ömür, “Edep ve de Adap Dersi…” ne dersiniz?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları