Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

NE KADAR KÖYLÜYÜZ

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

2020 yılının Ramazan Bayramından itibaren köyümdeyim…

Köyümüz, Ağın İlçesinin Saraycık Köyü,  Konaklar Mezrası olarak bilinir

‘Konaklar’ ismini, atalarımızdan kalan 3 tarihi konaktan alır…

Maalesef, tarihi konakları koruyamadık…

Bir kısmıyla ayakta durmaya çalışıyor!

Üç katlı ayvanlı Konaklar…

Babamıza ait Konak, 170 yılın üzerinde…

Bu Konak, ‘yedi nesli barındırmış…’

Taş duvarlar, ‘omuz vermiş hayata…’

Hatıralar, ‘içli bir romanın ruhaniyetinde…’

Maşallah diyelim…

14 Eylül 1956 tarihinde doğduğum topraklar…

Aynı yıl, Babamın memuriyet hayatıyla,

Köyümüzden/ doğduğumuz topraklardan ayrılık dönemi…

Yıllar geçecek… 1980’li yıllar, Babamızın emekliliği…

‘emeklilikle birlikte…’ Köyümüze hasret noktalanacak…

Artık aile olarak da, ‘bir ayağımız şehirde, bir ayağımız Köyde…’

Köyümüzde bir yanda hanemizi oturulacak hale getirmeye çalışırken,

Bir yandan da, tekrar bağ ve bahçe yetiştirme heyecanı…

O heyecan şüphesiz ki, yıllarımızı alacak…

Yol derdi, Su derdi, elektrik derdi, telefon derdi…

1980’li yılların en büyük sıkıntısı, ‘alt-yapı…’

İnsanlar, ‘dertsiz başımı alıp gideyim Şehre…’

Göçler, bir büyük dalga halinde, ‘dengeleri altüst edecek’

Göçlerle köylerimiz boşalırken, ‘çarpık kentleşme hikâyesi’

“Sıla-ı Rahim’i terk eden bir millet oluyoruz!”

Demirel, “Şehirde ne varsa Köyde de o olacak!” diyorlardı!

‘Oldu da…’ Kırsal Kesimde dönüşümü gerçekleştiremedik!

Aradan 40 yıl geçmiş…  “Şehirleşen bir Türkiye…”

Türkülerimiz her zaman için her ne hikmetse yanıktır!

Şu yazıyı yazarken, ‘gazeteye nasıl ulaştıracağım’ düşüncesi!

Telekom’un özelleştirilmesiyle birlikte, ‘kablolar çalınıyor’

Köyümüzde, 2020 yılında en büyük sıkıntımız, ‘şüphesiz ki İletişim’

1970’li yıllarda; ‘köyümüz daha zengin, daha hayat dolu, daha diri…’

öğretmeni, okulu olan…” köylerimiz yok artık!

İhtiyar Konaklarla/ hanelerle birlikte, ‘köyü bekleyen ihtiyarlar’

Genç nesil,  ‘topraktan kopacak’

Miras yoluyla da, ‘araziler küçülecekti’

Koronavirüs Belası, ‘yeni bir iklimi/ dönüşümü’ hafızalara taşıyacaktı!

24 Ocak Depremi ve akabinde, ‘Koronavirüs Belası…’

Bizleri, ‘doğduğumuz ata ocağına götürecekti…’

Şehrin gürültüsünden, kalabalıklardan kaçış…

Öyle bir kaçış ki, ‘sessiz, sakin, sükût halindeki toprağın bağrına…’

Her sabah, ‘güneşin doğuşunu seyrederim…’

Karanlıkların rahmine düşen ışık topu…

Bulunduğum Hanemin doğusunda, ‘Keban Baraj Suları…’

Baraj Gölünün dört bir yanında ekilip biçilen tarlalar, bağlar, bahçeler…

Her mevsimin bir rengi, güzelliği, çeşnisi, rüzgârı, akıcılığı…

Yaz ayının ilk ürünleri, ‘dut, vişne, kiraz, erik, kayısı...’

Bir ürünü savmadan yerini yeni ürünlere bırakıyor

‘elma, şefkati, armut, incir, üzüm, ayva, nar…’

Her ürün yerine göre değerlendiriliyor…

“Doğal Gıda Ürünleri…”  kültürümüzün öznesi…

Yaz ayının başlangıcından itibaren bağ ve bahçelerimizde;

‘doğal sebze-meyve zenginliği…’ sofra kültürümüzü ziyadeleştirir.

Her sabah güneşin doğuşunu seyre dalarken hafızam dopdolu…

Düşüncem, suyun dalgaları misali… Gönüllere akan serinlikte…

Düşüncemde, ‘geçmiş yılların projeleri’ Ah! Bir hayata geçirilseydi!

“Tarım Kentleri Projesi…” Türkiye’mize uygun projeydi

Hedef, “Tarımda endüstrileşme…”

Her ürün mutlaka değerlendirilmelidir…

Burada, İl, İlçe Belediyelerine büyük görevler düşüyor…

Ticaret Odaları, Ticaret Odaları, Borsa, Sivil Örgütler…

Valilik Koordinesinde; birlikte, ‘ortak akıl’ oluşturulmalı…

Rektörlük, ‘bilimsel roller üstlenmeli’

‘Gıda Endüstrisi…’ alanında alt-yapı çalışmaları…

Öncelikli Hedef, ‘Tarım İşletmeleri…’

Öncelikli Hedef, ‘Tarım Liseleri…’

Artık, ‘batı standartlarında…’ yapılanma marifeti…

Öyle ki, ‘mahsulün tarlada kalması’  o kadar acı ki!

Mahsulü sadece pazara taşıma değil;

Değişik formatlarda, ‘doğal gıda ürünü olarak değerlendirmek’

Her sabah güneşin doğuşunu seyre dalarken ‘farklı güzellikler’

Güneşin doğuşu esnasında serin bir rüzgâr…

Yaprakların hışıltısı… Martıların ahenk halinde uçuşu…

Yanı başımızdaki vadiden yükselen keklik sesleri…

Traktörüyle bağına bahçesine tarlasına yönelen çiftçimiz…

Her sabah aşina olduğumuz 8-10 civarında kediler;

Kapınızda yiyecek istemekte…

Köy ahengi farklıdır… İneğiyle, kümes hayvanlarıyla…

Arısıyla, börtü-böceğiyle…

Düşünürüm, ne kadar Köylüyüm?

Şurası bir gerçek, ‘kalkınmanın önemli ayağı tarımdır…’

Gerek yerelde, gerekse ulusalda güçlü ‘uygulanabilir’ projeler…

Kırsal hayat o kadar farklı ki, ‘doğayla iç içesiniz’

Ecdat sözü, “Ne ekerseniz onu biçersiniz!”

Tohumda, ‘çatlayan sır perdesi…’ Kâinatın uyanışı…

O sebepledir ki, ‘toprak ana…’ diyoruz!

Mevlana, “güneş gibi adil, toprak gibi mütevazı ol!”

İnancımız,  cimriliği, miskinliği, ataleti bırak diyor…

Köyün, köylünün mayası, ‘emekle/ alın teriyle çalınırmış’

Hüsnü kabul gören de, ‘erdemli insan’ değil mi?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları