Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

MUSİKİ KÜLTÜRÜ VE ELAZIĞ

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Musiki sözlükte, “Duyguları, düşünceleri güfteli veya güftesiz olarak,

Nağmelerle, ezgilerle, bestelerle ifade etme sanatı…”

Bizim tarihimizde, ‘ses ve söz ustaları devamlı omuz omuza vermişler…’^

Birbirlerini besleyen ana kaynaklar olmuşlardır.

Her biri de, bu şehrin/ bu coğrafyanın duygu mimarlarıdır.

Her biri de, bu milletin diline ve irfanına sahip çıkmışlardır.

A.H. Tanpınar, “Yemen türküsü ile ona benzer türküler,

Anadolu’nun iç romanını yaparlar.”

Bizim coğrafyamız aynı zamanda, ‘ses coğrafyasıdır’

Yahya Kemal bizi ve gönül dünyamızı o kadar güzel bir şekilde tarif ederler ki,

“Çok insan anlayamaz eski musikimizden

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”

 

Şunu hemen ifade etmeliyim, “Yazı ile birlikte Musiki Yazısı!” insanlık tarihinin gündemindedir.

Yazının mucidi Sümerler, M.Ö. 2000’li yıllarda; “Müziklerini yazmaya başlarlar!”

Onu Fenikeliler, Babilliler, Eski Mısırlar, İbraniler, Habeşler takip edecektir…

İlk defa yerleşik kültüre geçen, yazıyı kullanan, belli bir alfabesi olan;

9. yy’larda Matbaayı geliştiren Uygurlar; “Müzik Yazılarını da…” oluşturacaktır.

Şunu ifade edebiliriz; ilk nota yazım çalışmaları Göktürkler ve Uygurlar döneminde başlamıştır

Nota kelimesi Latince, “yazı, yazılı işaret” anlamına geliyor.

Müzik sanatında Nota, “sesin grafiksel (görsel) temsili, müzik yazısı” anlamına gelmektedir.

Yakup el-Kindi (801-873) kendi adıyla anılacak, “Kindi Notasını” geliştirecek önemli bir İslam filozofudur. Musiki hakkında yedi risalesi bulunuyor.

İbn Miscah (ö. 715) hakkında şu ifadeler kullanılır; “Allah, Dâvud peygamberden sonra İbn Süreyc’den daha güzel bir ses, musikide ondan daha maharetli bir kişi yaratmadı”

Musiki Kültürümüzde, Farabi, Abdülkadir Meragi, İbn Sina isimlerini burada yâd edelim.

13. yy’da, ‘sistemci ekolün kurucusu’ Safiyyüddin el-Urmevi… Abdülkadir Meragi, bu teıriyi esas alarak ‘müzik yazısı alanında çeşitli yöntemleri kullanacaktır’

 

Efsanevi Harput/ Elazığ Şehri, ‘Divan Edebiyatı’ bir bakıma Saray Kültürü Edebiyatıyla; “Musikisiyle” Fırat Havzasında cazibe merkezi konumundadır.

Hafız Osman Öge’den günümüze büyük üstatlar yetiştirmiştir…

Harput’ta, ‘Nedim’in izleri’ vardır. Harput’ta, ‘Fuzuli’nin aşk ritmini’ bulursunuz!

13 makamda bestelenmiş, 100’ün üzerinde eser!

Bu eserler bütünüyle yakın zamanda yitirdiğimiz bütünüyle Paşa Demirbağ’ın hafızasında yazılı!

Elazığ’da birçok musiki üstatlarıyla sohbetlerimiz oldu… Onların birikimlerinden istifade ettik.

Paşa Demirbağ, Harput Musikisinden söz ederken, “Halkın benimsediği makamlar ”der.

Büyük Türk Bilgini Farabi(870–950) Allah onlardan razı olsun, makamların ruha etkisi üzerinde

Çok ciddi çalışmalar yapacaklar…

 

Harput’ta metfun büyük mütefekkir İmam Efendi, “İnsanda, arz gibidir” derler.

Bu tariften yola çıkarsak;

“Musiki, insan unsuru, iklim ve coğrafya…” içiçedir.

Bizim Musikimiz, fevkalade güzellikler ile birlikte;

“Mensubiyet şuurunu…” tefekkür dünyası ile birlikte taşımaktadır.

Elazığ’da, en fazla okunan makamlar;

Rast Makamı, insana sefa verir…

Hicaz Makamı, İnsana tevazu verir…

Hüseyni Makamı, İnsana sulh verir…

Saba Makamı, İnsana şecaat verir…

Uşşak Makamı, İnsana neşe verir…

Elazığ insanın; “yapısında, meşrebinde, toprağında…” neler var?

Elâzığ insanı;  “rahat, sakin, cesur, tevazu sahibi…”

Ve en dikkate şayanı, “iç ve dış dünyasında sulhu arzulayan bir kimliğe sahiptir”

İşte, Elazığ’da en fazla okunan “makamlar”

Ve o makamlarla birebir örtüşen, “Elazığ insanının kimliği…”

 

Harput’tan, Fırat boylarına doğru akan bir, “Hoyrat esintisi…” vardır!

O esinti kâh “Kürsübaşı’nda” kâh, “Sıra Gecesi’nde”

Kâh Kerkük’te, “Çayhane Bucağında” türkülerimiz söylenir.

O nağmelerde, “birleştirici, kaynaştırıcı ve uzlaştırıcı bir ritim” vardır.

O ritmin havasında, “gönül dilimizin” hoş sedası yankılanır!

Üstatlar ne diyorlar; ‘her müezzin en az on makam bilirdi.

Beş vakit namaz beş ayrı makam üzerinden okunurdu.”

 Sabah ezanını, Seba Makamı;

Öğle ezanını, Hüseyni Makamı;

İkindi ezanını, Rast veya Acem Makamı;

Akşam ezanını, Segâh veya Hicaz makamı;

 Yatsı Ezanını,  Uşşak, Bayati Makamıyla okurlardı…

Sabah Vakti, şecaat; Öğle Vakti, Sulh; İkindi Vakti, Sefa (gönül rahatlığı);

Akşam Vakti, Tevazu; Yatsı Vakti, Neşe…

Makamlar, insanımız üzerindeki psikolojik etkileri…

 

Ninnilerle büyüdük değil mi?

Onların bizleri okşayan sözlerine be makamlarına baktık mı?

Genellikle, “Ninnilerimiz Hicaz Makamıyla…” söylenir!

O ninnilerde, “annenin evladına vasiyeti’ sürekli tekrarlanır;

“Tevazu Sahibi Ol…” Kibirlenme Evladım…

Bizdeki musiki öyle yüklü bir sanat eseri ki, onun birikimiyle;

Kendi dünyana, kendi iklimine, kendi geçmişine yönelebiliyorsun!..

Musikinde, nesilden nesile bütün bedeninle sahiplendiğin bir tarihin var!.

O sebepledir ki, bu milletin ses ve söz mimarlarına olan gönül bağımız daha güçlüdür.

Ne Dede Efendileri, ne Itrileri ve ne de bu şehrin ‘gönül çıraları’ olarak temayüz eden Hacı Hayrileri, Hafız Osman Ögeleri ve daha nicesi mümkün mü unutmak!.

Âşık Veysel ne diyor;

“İnler Veysel arı gibi/ Bülbüllerin zarı gibi/ Turnalar katarı gibi/ Türküz, türkü çağırırız...”

Üstat Dilaver Cebeci’nin, Harput’ta bir Gün isimli şiirinde;

“Müstezatlar, Hoyratlar sızlatırken geceyi

Geldi Harput ahengi kuşattı Sivrice’yi

Bu ahenk göç eyleyen bir kuşun ahengidir

Hasretten gönül dağlı Gakkoş ’un ahengidir

Gakkoş coşkun bir âşık, yani sevgiden serhoş

Nezaketle asalet birleşip olmuş Gakkoş”

 

Musiki kültürümüz bizim hayatımızla iç içedir…

Okullarımızdan Kışla ’ya;

Köy meydanlarından Cami avlusuna kadar, “bizim musikimiz” vardır.

Beste, Semai, Şarkı da bize ait; “sala, Tekbir, Münacatta” bize aittir

 Naat, İlahi, Nefeste bizim; “türkü, maya, hoyratta, uzun havada” bizlere aittir

Sınır boylarında, “serhat türküleri” ne kadar içtense,

Kışlalarımızdan yükselen, “mehter müziği” o derece bizleri kendisine cezbeder.

Bizim musikimizde; Ses ve Söz; ‘ay ve yıldız gibidir’

Elâzığ kimliğini, insan profilini musikimizin o içli nağmelerinde

 Gayet rahatlıkla okuyabilirsiniz…

Bizim musikimiz; bir safa meclisi, bir tevazu örgüsü, bir sulh ve edep okulu…

Bizim Musikimiz, her makamda, bir ayrı hoyrattır!

Bizim Musikimiz, her makamda, dertli gönlüme hayrattır!

Bizim Musikimiz, Davut’tan almış İlhamını... 70 bin âlemle paylaşır gamını!

Bizim Musikimiz, Hekimlerin ilacı, zamana utacı olur!

Bizim Musikimiz, asırların içli nağmesi. Feryadıma, yâd olur, ad olur! .

 

 

Yazarın Diğer Yazıları