Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

İSTİKLAL MARŞI VE AKİF…

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Mart Ayı, tarihimizde, kültürümüzde, sosyal hayatımızda,

“Anlamlı bir ay…”

Onu belki de en fazla anlamlı kılanda, “İstiklal Marşının Kabulüdür!”

18 Mart Tarihi, “Çanakkale Zaferi ve Şehitler Günü…”

Bizler, Akif’in hayatında, ‘bir ömre bedel’ olan mücadelesinde;

Tarihimizi en canlı/ can alıcı/ hasbi/ kalbi ifadelerle;

Bir dönemi, Akif’in mısraların can alıcı sedasında dokunarak yaşıyoruz…

Akif’in doğumunun 147. Yılındayız (20 Aralık 1873)

İstiklal Marşının Kabulünün 99. Yıldönümündeyiz (12 Mart 1921)

Akif, ilk terbiyesini/ eğitimini aile ocağında alacaktır…

Babası, Fatih Medresesi Müderrislerinden Mehmet Tahir Efendidir.

Annesi, Emine Cemile Hanım Buharalı Mehmet Efendinin kızıdır…

Akif’in çocukluğu, Osmanlı Devletinin ‘hasta adam’ olarak nitelendirdiği dönemdir.

Bu dönemin sancılarının bizatihi içerisinde yaşamıştır…

Babasından Arapça dersleri alacak… Babasının Vefatı, Evlerinin Yanması…

Birçok sıkıntıların peş peşe gelmesi Akif’in hayatını daha da zorlaştıracaktır…

Dönemin sivil veterinerlik okulu olan Baytar Mektebini bitirecektir…

Devlet Kademesinde önemli görevlerde bulunacaktır…

Görev vesilesiyle, birçok ülkeyi gezecekler… Avrupa’yı yakından tanıyacak…

Balkan Savaşları, Çanakkale Zaferi, Mondros Mütarekesi, İmparatorluğun dağılma süreci…

Ve Milli Mücadele Yılları… İmparatorluktan Milli Devlete Geçiş Süreci…

Akif, bir gazetecidir… Asrı en iyi yorumlayan bir mütefekkir insandır…

O sürekli kürsülerdedir… Hakikatin gür ve tok sesidir… Sade ve Samimidir…

Sahabe Meşrepli bir yapısı vardır… Akif, Kur’an’da ifadesini bulan; ‘Takva Sahibidir…’

Tavizsiz, riyasız, dik duruşlu, doğru sözlü, ilmiyle amel eden hayat felsefesi…

1908de Sırat-ı Müstakim adıyla yayın hayatına başlayacak olan Gazete;

“Sebilürreşad…” adıyla, Milli Mücadelenin, ‘manevi rıhtımında’ yerini alacaktır.

Vakit, İleri, Yeni Gün, Akşam Gazeteleriyle birlikte, “Gazi Basını” ismiyle anılacaktır.

Akif’in nesli, “İmparatorluktan Milli Devlete Geçiş Sürecini…”

Bil istisna içerisinde yaşayan, ‘geleceğe köprüler kuran…’ şahsiyetlerdir.

Akif, farklıdır… O bu milletin, ‘gönül çeşmesidir’  sürekli çağlayacaktır!

Akif, bu milletin nazarında; ‘hürriyet’ şairidir, ‘vatan’ şairidir;

Ve her şeyden önce, ‘kendilerine güvenilen’ milletin muallimdir…

Cemil Meriç, Akif için ne diyecektir;

“Emperyalizm hiçbir zaman Akif kadar müthiş bir düşman tanımamıştır.

Akif hem bir ülkenin sesidir, hem de bütün bir kıtanın...

Bu çığlığa kulaklarımızı ve gönlümüzü açık bulundurmazsak hatalarımızın sonu gelmez.”

Necmettin Hacıeminoğlu,

Okunmak için değil, anlaşılmak için yazıyordu. Aslında şiir yazmıyordu.

Türk aydınına tokat atıyor, sille vuruyordu. Fakat ne kadar acıdır ki, kendisi de gayretlerinin boşuna olduğunun farkındaydı. Bu hicran içinde;

“Haykır, kime lakin hani sahipleri yurdun?

  Ellerdi yatanlar sağa baktım, sola baktım!..

 Ey koca şark, ey ezeli meskenet

 Sen de kalkınmaya bir yol niyet et!

 Korkuyorum Garb’ın elinden yarın,

 Kalmayacak çekmediğin melanet!..”

Üstat N.F. Kısakürek,

“Akif’in harp arabasını iki at çeker; Biri iman ve İslam savaşçısı, öbürü şair...

Esas olan birincisi...”

Türk’ü İstiklal Savaşında mücehhez kılan sebep..

“Anadolu, köylüsü ile kentlisi ile vatandır.  Aydını ile Avamı ile öz yurdunu savunmadadır.

Bir nesil, kendisini hürriyet için feda etmektedir.

Dualar, aminler, yakarışlar ve haykırışlar aynı nağmededir..”

Süleyman Nazif,

“Asım, bir ızdırap içinde kıvrana kıvrana can veren altı yüz senelik bir devrin,

Akif’in dehasının yarattığı bir kuğu şarkısıdır..”

O şarkıyı alimler, edipler, sanatkarlar arasında ne kadar dinlemeye arzuluydu!.

Akif için dört şey çamur kadar pisti;

“Cimrilik; ikbal şımarıklığı; kibir; birde maddi pislik..”

Dikkat ediniz, her birinde asrın rahatsızlığı vardır.

Mesele, sızlanma veya yakınma değil; hayatı güzelleştirmek!.

Mehmet Kaplan Hoca;

“Asım, Akif’in özlediği insan tipidir.

Fikret’in Haluk’u, Fikret’in ideal insan tipi;

Kızılelma’daki  Ay hanım Ziya Gökalp’ın özlediği hanım tipi..

Akif, geleceği düşünür. Yeni bir nesil yetiştirmek lazımdır.

Asım’ a bu kurtuluşu temin edecek neslin sembolü olarak bakar.

Fiziki ve fikri yapısıyla Asım, ‘marifet ve fazilet’ le donatılmış olarak,

 Türkiye’nin geleceğini kurtaracaktır.”

Akif’te, bir milletin var olma kavgası vardır.,.

Akif, bütün ruhuyla sadece o güne değil; geleceğe yönelik sözleri kristal haline getirebilmiştir.

Velhasıl Akif’in şahsında, bu milletin hafızasını daha rahat okumaya başladım.

Hele Çanakkale destanı.. Ve, ebediyete kadar yaşayacak olan İstiklal Marşımız!.

Akif’te, bu millet kıyama kalkmıştır..

Kıyamete kadar, bedbahtlığı kendi nefsinden söküp atmıştır. 

Çanakkale, Türk’ün mahşeri… Akif, o mahşer yerinin en yanık yüreği…

 

İstiklal Marşı’nın kabul süreci… O süreçte, bu milletin ruh dünyası vardır…

Dönemin MEB Hamdullah Suphi’nin başkanlığında, ‘bir heyet oluşturulur’

Her milletin, ‘bir milli marşı’ vardır. Türk Milletinin de bir, ‘Milli Marşı’ olmalıdır.

500 lira Ödüllü, bir ‘güfte yarışması’ düzenlenecektir. Yarışmaya, “724 eser katılacaktır…”

Yarışma da, Mehmet Akif Ersoy; “kazanan güfteye ödül konulduğu için yoktur!”

Bütün gözler, gönüller, aklıselim aydınlar yüzünü Akif’e çevirecektir…

Öyle bir eser yazılmalıdır ki, ‘milletin manevi dünyasını ihata etsin…’

Akif,  Hasan Basri Çantay’ın özel çabasıyla en netice ikna edilecektir…

Ankara, “Tacettin Dergâhı” İstiklal Marşı’nın yazıldığı mekândır…

Hamdullah Suphi, 12 Mart 1921 tarihinde Meclis Kürsüsünden;

İstiklal Marşını okuyacaklar…

Meclis Ayaktadır… Gönül Alkışları, Gözyaşları, Tarifi emsalsiz bir ruhani iklim…

Akif, 500 lira ödülü, “Darül Mesai” adlı bir yardım kurumuna bağışlayacaktır.

Böyle bir ödülü reddeden Akif’in sırtında paltosu yoktu…

Tacettin Dergâhında birlikte kaldığı arkadaşı,

 Baytar Şefik Kolaylı ile birlikte nöbetleşe giydikleri bir paltoları bulunuyordu…

İstiklal Marşı’nın kabul edildiği gün Meclise gelen Akif’in cebinde;

Sadece, “iki lirası…” vardı. Onu da, Zonguldak Vekili Hayri Bey’den borç almışlar.

Böyle bir Akif… “İstiklal Marşı’nı Türk Milletine Armağan Ettim” diyecekler.

Safahat isimli eserinde yer almayacaktır.

Safahat 7 eserden oluşur;  Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Halkın Sesleri,

Fatih Kürsüsünde, Asım, Gölgeler…”

İstiklal Marşı’nın ilk bestesini Ali Rıfat Bey yapmışlar.

Bu beste, 1924’lerden 1930’lara kadar kullanılmıştır.

Günümüzde, 1930’da, Osman Zeki Üngör’ün bestesi kullanılmaktadır.

“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.”

 

Yazarın Diğer Yazıları