Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

İLHAMINI ÇANAKKALE'DEN ALAN ŞİİRLER

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Çanakkale bir milletin hak katında, kıyama duruşu,.

Sükutun  çığlığa dönüşü,  Ölüm ile hayat arasındaki, ince perdenin kalkmasıdır!..

O küçücük kara parçasında aklın ötesine taşan harikulade hadiselerin yaşanması/ yumağı

Düşünelim, bu küçük kara parçasında, 253 bin  şehit vermişiz..

Toprak o kadar ıslanmış ki, alnınızı secdeye koyduğunuzda;

şühedanın kokusunu alıyorsunuz..

Ve, huşu içerisinde geçmişle gelecek arasında sürekli alıp veriyorsunuz..

Bir milletin ayakta kalması, tekrar hayat bulması, hürriyet ve istiklalini koruması için,

‘ya şehit, ya da gazi olmak..’ gibi iki mükerrem sıfatı seçmesi.

 

Allah Resulü(sav) “Şiirde hikmet vardır!” buyuruyor.

Şiirin Ustası, Yahya Kemal, “Şiir dilin özüdür, kokusudur, lezzetidir,

Musiki kabiliyetidir. Yahut bunlardan doğan hususi bir şekildir.”

Allah Resulü(sav) İbnu Ravaha’nın şiirleri için şöyle buyurmuşlar;

“Onun şiirleri, Mekkeli kâfirlere okdan daha çabuk tesir eder!”

Resulullah(sav), Kureyza günü, (şairi) Hassan bin Sabit’e;

“Müşrikleri hicvet, zira Cebrail seninle beraberdir!”

Destan Şairimiz, “Şiir dikenlikte laleye benzer

Ne fıkraya ne makaleye benzer

Şair vatan içre kaleye benzer/ Korur milletinin itibarını”

Şiirin, ruhani iklimine inanırım…

Çanakkale’yi bizlere, “gönül gözüyle okuyanlar” şairlerimizdir.

Akif’in, “Çanakkale Şehitleri…” destanını okuyunuz…

O harikulade mısralar, ‘sizlere o anı…’ yaşatır.

“Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,

O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.”

“Vurulup, tertemiz alnından uzanmış yatıyor,

Bir hilal uğruna Yarab ne güneşler batıyor.”

“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.”

Akif’in bütün mısralarında; “derin bir tefekkür”

Tefekkür, Hakk’ı birlemektir, ibadettir…

Faruk Nafiz Çamlıbel, “Övün ey Çanakkale!” şiirinde;

“Övün ey Çanakkale, cihan durdukça övün!

Ömründe göstermedin bin düşmana bir gün

Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün,

Başına yüz milletin birden üştüğü yersin!”

Niyazi Yıldırım’ın o sevdiğimiz, “Meydanlar” şiirinden;

“Şu yeryüzü er meydanı/ Gönül sevmez her meydanı

Yüreksize yorgan döşek,/ Koç yiğite ver meydanı

Dön ardına bir bak hele/ Hatırına neler gele…

Dar boğazda Çanakkale,/ Tarihin en zor meydanı!”

Malazgirt’ten Çanakkale’ye “meydanlar…” ve “şanlı zaferler”

Âlem-i İslam için kanını sebiller misali akıtan bir millet…

Bin yıl, İslam’ın bayraktarlığını yapan bir millet…

Bu millete, Hakk’ın müjdesi vardır;

Maide Suresi 54. Ayeti birlikte okuyalım;

“Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler.

Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü,

Kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler.

(Bu yolda) hiçbir kimsenin kınayıcının kınamasından da korkmazlar”

Necmettin Halil Onan, “Dur Yolcu!” şiiri, asırlara sesleniştir, gerçekte;

 “Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, sessiz yığın,

Bir vatan kalbinin attığı yerdir!”

Bir milletin, ‘kalbi…’ O boğazlar ki, ‘soluk alışı…’

Çanakkale’nin maşeri vicdanında Akif’le buluşur bu millet;

“Asım’ın nesli diyordum ya…  nesilmiş gerçek;

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…

O, rükû olmasa, dünyaya eğilmez başlar.”

“Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhidi…

Bedri’n aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.”

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultanını Salahattin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…

Sen ki, İslam’ı kuşatmış boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.”

Çanakkale, “şühedayla bir milletin diriliş destanı…”

O diriliş destanı bizleri, “Hürriyete…” “İstiklale” taşıdı!

Çanakkale’yi,  Faruk Nafiz Çamlıbel o kadar nezih tasvir eder ki;

“Yaşamaz ölümü göze almayan,

Zafer, göz yummadan koşana gider.

Bayrağa kanının alı çalmayan,

Gözyaşı boşana boşana gider!”

 

Onların kahpe bir oyunu/ tuzakları varsa, o tuzakların üzerinde;

Hakk’ında, mazlumun yanında olduğunu bilmeliler…

Tevfik Yalçın’ın mısralarıyla tarihe şerh düşelim;

“Hangi çılgın bu savaşın kurduysa kurgusunu;

Düşünmeliydi yok oluşun kaçınılmaz sonucunu

Kolay değil inip gemilerden çıkmak tepeleri

Kim gelirse bir daha; çok ağır öder bedelini…”

 

57.inci Alay… Bütünüyle şehadet şerbetini içen alaydır…

Atatürk, “Ben size taarruz değil ölmeyi emrediyorum!”

Şehadet ve Hürriyet birlikte anılır… Bu vatanın bedeli, ‘şehadettir…’

“Eski Ordu Marşını…” biliriz değil mi?

“Türk Milleti, Türk Milleti/ Aşk ile sev milliyeti

Kahret vatan düşmanını/ Çeksin o mel’un o zilleti.”

“Zafer Marşı…” hala kulaklarımızdadır;

“Tarihi çevir, nal sesi kısrak sesi bunlar

Delmiş Roma’nın kalbini mızrak gibi Hunlar”

Esat Kabaklı, ‘sazın tellerini’ öyle titretir ki;

“Çanakkale bugün toz ile duman

Düşmanda imkân var, Mehmet’te iman!

Âlem görsün el mi, bey midir yaman!

Burada son söz Türk’ün sözü olacak!

Nefer şehit, ordu gazi olacak!”

Bu millet, ‘kanlarını sebiller misali akıtmış’

“Vatan olmaya… Bayrak olmaya… Devlet olmaya…”

Coşkun Arslan, “Çanakkale Mahşeri” şiirinde;

“Çanakkale mahşerdi, can pazarı kurulmuş,

Toprağı şehitlerin kanlarıyla yoğrulmuş.

 

Yazarın Diğer Yazıları