Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

DUT AĞACI DENİLDİ Mİ?

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Benim gazetecilik felsefemde şu vardır;

“Önce teklif et, sonra tenkit et!”

Teklifimiz nedir?

 “Yerleşik Fuar Alanı” şehrin gündemine taşınmalıdır!

Fuar düşüncemizi, “ihtisas fuarları” olarak da isimlendirebiliriz!

Ve burada bizim içtenlikle yıllardır sözünü ettiğimiz,

“Doğal Gıda Ürünleri Fuarı…”

Bu aynı zamanda, kendi ‘kültür ürünlerimize’ bir dönüştür!

Belki yazımızın başlığına, “dut ağacı” dedik ama

Bunu bizler, ‘ceviz ve badem ağacı’ ile zenginleştirebiliriz!

Bütün bunlarla bizler, bu şehrin ‘marka ürünlerini’ birlikte sunabiliriz!

Üzüm ile birlikte, ‘ceviz ve badem’ bizim olmazsa olmazlarımız arasındadır!

Üzüm, Dut, Ceviz, Badem birbirleriyle entegre olan ürünlerdir!

Şunu iddia ediyorum,

Teşviklerle desteklendiği,

“Üzerinde bilimsel çalışmalar” yapıldığı,

Ve de, ‘ticarileştirildiği’ takdirde,

“Üzüm ve Üzüm Ürünleri…”

Kaysı örneğinde olduğu gibi,

“Dünya Markası…” niye olmasın ki!

 

ÇEVRE VE AĞAÇ DENDİ Mİ?

Çevre ve Ağaç dendi mi, ilk akla gelen isim,

Emekli Albay, Rahmetli Tahir Alkan Beyefendidir…

Kendileri, Ankara’da ikamet ettiler

İlerleyen yaşına rağmen, gözü ve gönlü Elazığ’da oldu…

Bütün özleminde de, ‘Yeşil bir Elazığ Coğrafyası…’

En büyük hayali;

“Keban Göl Havzasının Ağaçlandırılması…”

Bu ağaçlandırma çalışmalarında,

Ticari bir anlayışın da geliştirilmesi oldu!”

Bu yörenin her biri kültür ürünü olan,

“Ceviz, Badem ve Dut Ağacı…” ile de, ekonomik olarak da güçlendirilmesidir.

“540 köyümüzü”

“Ceviz, Badem ve Dut Ağacı…” Ormanı ile ‘ihya’ edebiliriz!

 

Yıllar Önce, “Dut ve Dut Ağacı Üzerine Yazdığım bir Çalışmayı,

Sizlerle Paylaşmak İstiyorum;

Dut ağacı üzerinde neler yazıldı, neler anlatıldı, neler konuşuldu bilemiyorum.

 Bildiğimiz bir şey varsa, ‘dut ağacının’ odunuyla, yaprağıyla, meyvesiyle,

 Her bakımdan ‘kültürümüzle iç içe’ ekonomik bir kaynak olduğu gerçeğidir.

Dünyamız artık, haklı olarak  ‘doğal gıda ürünlerine’ yöneliyor.

Bu ürünlerimizle ilgili çok ciddi çalışmalar yapılıyor, ‘yeni sektörler’ doğarken,

Yeni tanımlamaları da beraberinde getiriyor. 

Bir gözlemci olarak dikkat ederseniz, Anadolu’da yol kenarlarına dikilen dut ağaçları; gelen geçen yolcuya gölgelik etmesi, meyvesiyle hayrat olması, börtü böceğe, kurda kuşa yem olması gibi doğal bir cazibesi vardır.

Kaynak bilgileri alt alta sıralarsak,‘garip yolcunun uğrağındaki’ dut ağacının faydalarını şöyle sıralayabiliriz;

   “ Aç karnına yenen beyaz dut barsak solucanlarını döker.

Dutun taze yaprakları ile derideki yaralara,

 Ve burundaki kanamalara tampon yapılırsa kanamalar durur.     

   Ne şekilde tüketilirse tüketilsin iyi bir kan yapıcıdır.

Sabah aç karnına yenir ve üzerine su içilirse barsakların çalışması temin edilir.

Beyaz dutun 15–20 gr. yaprağı 3 su bardağı ile kaynatılırsa iyi bir idrar söktürücü olduğu görülür. Bu terkip aynı zamanda ateş de düşürür.

 İştah artırır, enerji verir.

Kalsiyum, demir,B1,B2 ve C vitamini yönünden zengin.

Karadut şurubu ya da karadutun yaprak ve kabuklarının kaynatılması ile elde edilen sıvı ağız ve boğaz antisepsisinde, diş eti iltihaplarında kullanılır.”

 Uzmanlar, araştırmacılar ‘gariplerin uğrağındaki’ dut ağacının verdiği meyvede ne kadar büyük bir enerjinin ve şifa kaynağının saklı olduğunu hayretli bakışlarla açıklamaktadırlar.

Artık Türkiye’den, Elâzığ’ın Ulukale’sinden dünyanın dört bir yanına ihracatının yapılmaya başlandığını gördüğümüz bu şifa kaynağında;

“ağrı kesici, parazit önleyici, mikrop öldürürcü, öksürük kesici,

Terlemeyi artırırcı, idrar söktürücü, yumuşatıcı, balgam söktürücü,

Kan şekerini düşürücü, tansiyon düşürücü, diş ağrısını giderici, gözle ilgili,

Göğüs ve solunum yolu hastalıklarını iyileştirici, sakinleştirici, kuvvetlendirici”

İlmin üzerinde çalıştığı ve tanımladığı iyileştirici değerler olduğunu görüyoruz.

Gıda uzmanları bizlere ‘marka bir içecekten’ besleyici değeri yüksek bir içecekten söz ediyorlar, ‘dut suyu’

Gıda uzmanları bizlere, ‘dut yaprağının yenebilir’ olduğundan söz ediyorlar.

Üzüm yaprağından olduğu gibi, ‘taze tut yaprağından sarma’ yapılabileceğini

belirtiyorlar.

‘Dutunu’ bizim yöremizin bir simgesi olarak bilinen, ‘dut ve cevizin birlikte ezilerek karıştırılmasından’ oluşan hakiki bir enerji lokumudur.

Bahar mevsiminin o sıcaklığı, o canlılığı ile olgunlaşan ‘dut zamanı’ geldiğinde bizim köylerimizde ayrı bir telaş başlar.

O telaşı bütün heyecanıyla yaşamak isterim.

İnsanımın da, o heyecana daha bilinçli bir şekilde katılmasını arzu ederim.

Dut’un, tamamen organik tek ürün olduğunu söylemeye gerek var mı?

Dut ağcında zararlı böceklerin barınmaması, böceklenmeyen tek yiyecek olması onu diğer ürünlerden ayıran bir özelliğidir. 

Üzüm ve dutu sürekli birlikte düşünmüşümdür.

Her ikisinin bizim kültürümüzde yer alan zenginliğini de birlikte ifade etmeye çalışmışımdır.

“Duta, asma çubuğu aşılandığını” veya “dut dalından üzüm yendiğini” düşünmemişizdir. Ama ziraat bunun ‘olabilirliğini’ bizlere haber veriyor.

  

DUT ÜRÜNLERİ DEDİK!

Hem beyaz ve hem de karadutun kurusunun özellikle kış aylarında büyük bir zevkle, iştahla tüketildiğini biliyoruz. Özellikle, karaduttan elde edilen ‘meyve suyunun’ bizde pek yaygın olmadığını belirtmek isterim.

Burada, ‘dut lekesini’ ovalanmış dut yaprağının çıkardığını ve bunun da, leke çıkaran formülün kendisinde saklı olduğunu vurgulamak isterim.

Dut Pekmezi, besin değeri çok yüksektir. Halk arasında; kansızlığa, ülser ve mide hastalıklarına, astım ve bronşite iyi geldiği, vücut direncini artırdığı söylenir.

Bizim çok güzel atasözlerimiz vardır, “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas.”

Dut yaprağı bizim geleneklerimizde ‘sabrı’ temsil eder.

"Dut yaprağı açtı soyun, döktü giyin" derler. Bahara düşen ilk nişan dut ağacınadır!

Tarihimizde, ‘ipek yolu’ bir medeniyet yolu olarak sürekli anılır. O yola ismini elbette ki, ‘dut yaprağı’ ile beslenen, ondan ‘ipek salgılayan’ İpek Böceği vermiştir.

Ta Çin’den Anadolu’ya uzanan bir yolculuk!

O yolculuğu, o kültürü günümüzde ne kadar devam ettirdik veya ettirme çabasındayız? Yaklaşık ömrü iki ay olan bir İpek Böceği, Tek bir kozadan bin metre uzunluğunda ‘ipek teli’ üretilir!

Sizlere her haliyle ilham veren bir ağaç, bir böcek ve ders alacağınız gayet tabii bir laboratuar! Gülcemal durdu bir şiirinde, “Salladım dut dallarını / Yıldızlar düştü / İpler yaptım yıldızlardan / Taktım Samanyolu’na”

Âşık Veysel’in sözleri hikmet pınarı gibi çağlar; “Gizli dertlerimi sana anlattım /Çalıştım sesimi sesine kattım / Bebe gibi kollarımda yaylattım  / Hayali hatır et beni unutma / Bahçede dut iken bilmezdin sazı / Bülbül konar mıydı dalına bazı / Hangi kuştan aldın sen bu avazı / Söyle doğrusunu gel inkâr etme / (…) / Sen petek misali Veysel de arı / İnleşir beraber yapardık balı / Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı / Ben babamı sen ustanı unutma. ”

Prof. Dr. Metin Saip Sürücüoğlu; “Türklerin besin muhafazası için geliştirdiği pekmez; bir taraftan çabuk bozulan üzüm ve üzüm şırasının dayanıklı hale getirilmesini sağlamakta, diğer taraftan da tatlı ve şeker ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olmaktadır. Pekmez, meyve şırasının yoğunlaştırılıp kaynatılması ile elde edilen tatlı bir sıvıdır ve en çok üzümden yapılır. Üzümün yanı sıra dut, erik, elma, armut, şeker pancarı, karpuz, şeker darısı, nar gibi meyvelerden de yerel pekmezler yapılmaktadır.”

Sürekli bir şekilde ‘ev’ ‘aile’ ekonomisinden söz ettik.

Özelliklede yeni istihdamların oluşturulmasında ve bunların desteklenmesinde, ‘bilinçlenmenin’ ne kadar önemli olduğunu sadece, doğal gıda ve şifa kaynağı ‘dut ürünlerinde’ görebiliyoruz.

Türkiye’de, insan ve kaynak israfı diye iki kavramı birlikte kullanmak isterim.

Yıllar boyu, ‘dut, üzüm ve kayısı’ şenlikleri yaptık. Mahalli soframızın zenginliklerini bu şenliklerle daha fazla duyurmaya çalıştık.

Bilhassa dut ve üzüm ürünlerini yaygınlaştırmak için patentler aldık

Türkiye’mizin birçok illerinde, ‘birlikler’ ve ‘kooperatifler’ kurduk!

Şuna gayet iyi inanıyorum ki, ‘gıda sektöründe’ Türkiye, kendi dinamiklerini harekete geçirirse dev adımlar atabilir.

Yazarın Diğer Yazıları