Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

DEPREMİ SOLUKLAMAKTAYIZ

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Gün be gün depremi solukluyoruz…

Doğalgazı da, elektriği de, peşi sıra gelen zamları da,

Her biri ‘artçı deprem’ şiddetinde!

Elazığ’da, ‘hasar görmeyen ev var mı?’

Yok denecek kadar az…

Elazığ, çalışanıyla, emeklisiyle, bir defaya mahsus;

“Bin Lira Deprem Yardımı…”

Hiç değilse aşına katık olur…

Yıllarca yaşadığım mahallemi, sokağımı, komşularımı…

Okuduğum okulu,

Ders verdiğim okulları düşündüm!

Elazığ’da takriben 30 okul depremden hasar almış!

On binin üzerinde öğrenci farklı okullara kaydırıldı…

Derinden bir ‘AH’ çektim…

Hatıralar enkaz altında… Bizler sükûtu tercih ediyoruz!

Elazığ’ın, ‘eğitim tarihine’ ismini altın harflerle yazdıran;

Üniversitenin gelişinde de önemli roller üstlenen;

“Elazığ Lisesi…” 24 Ocak Depreminde büyük hasar aldı…

Bir tarih yıkılıyor… Şehrin kadim hafızası…

Esnafımız… Sıkıntılarla yüzyüze…

Başta şehrimizin Abdullah paşa Mahallesi esnafları olmak üzere,

Dükkânları hasar gören esnaflarımız;

“Dükkânlarımız yıkılırsa bizler ne yapacağız!”

Bu çığlığa, bu feryada geliniz birlikte kulak verelim…

Elazığ’ın, ‘bütün katmanlarıyla…’ güçlü olması gerekiyor.

Bir teklifimiz olacak; bu şehre; ‘tarihi çarşılarımızı’ kazandıralım

Birçok mahallemizde, “Bedestenler…” inşa edelim!

Özellikle ve öncelikle, “Üretimi Teşvik Edelim…”

Depremi bizlere en iyi tasvir eden, Kur’an oluyor…

Zilzal Suresinde şöyle buyrulur;

“Yer, (o şiddetli) zilzal’iyle (sarsıntısıyla) sarsıldığı;

Yeryüzü, ağırlıklarını (dışarıya) çıkardığı

Ve insan “Buna ne oluyor” dediği zaman!

O gün (yer, bütün) haberlerini anlatır.

Çünkü Rabbin, (bunu) ona vahyetmiştir (emretmiştir)”

Deprem, her haliyle insanlığın; ‘küçük kıyameti…’

Deprem anında, ‘kıyamdasınız…’

Korku içerisinde, bir derin sükûtu yaşadığınız, andır!

Sorgunlu İkrami, bizleri şiirinde 1939’lara götürecektir;

“Yirmi yedi aralık otuz dokuzda,

Gara haber geldi gözel Erzincan

Yürekten vurulduk hep duyar duymaz

Bizi derde saldı gözel Erzincan”

Halk Şairimiz Murat Çobanoğlu’da, 1992’lere götürecektir;

“Bin dokuz yüz doksan iki senesi

Mart’ın on üçünde Cuma Gecesi

Yaratanım bitmez kulun çilesi

Yazılmıştır ferman acıdan acı…”

Vecdi Bingöl’ü dinleyelim;

“Yine koptu teller gönül sazından

Yay gibi sineme çöktü ayrılık

Bir gül koklamadan gönül bağından

Dalımdan yaprağım döktü ayrılık!”

“Ayrılık…” bu milletin asırları boyadığı rengi…

Pertekli Şairimiz Tuncer Sönmez 24 Ocak Depremini şöyle anlatır;

“Gece yaşayacaktım yanık gönlümde yası

Benim en büyük korkum arkamdan ağlayandı

Üstüme düşecekti koca beton kayası

Ölüm tüm apartmanın kapısına dayandı!”

Depremde, ‘ölümü an ve an yaşadık...’

Bizim sesimizde, bestemizde, nağmemizde;

Yürekten gelen bir çığlık hissedersiniz…

Ocak 1990’da Rus tankları acımasızca Bakü’dedir.

Mehmet Aslan, “Şehitlerimize Ağıt” şiirinden;

Göyler yaman garışıg,

Ağla gerenfil ağla!

Sis gelir gan garışıg,

Ağla gerenfil ağla!”

Bizim ecdadın sıklıkla dinlediği bir ağıt vardır;

“Vardım ki yurdumdan ayak götürmüş

Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı

Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş

Sakiler meclisten çekmiş ayağı

Zihni dert elinden her zaman ağlar

Sordum ki bağ ağlar bağban ağlar

Sümbüller perişan güller kan ağlar

Şeyda bülbül terk edeli bu bağı”

Dünya bir salıncak derler ya…

O salıncağın adına, ‘elem, keder, acılar’ diyebiliriz!

Acılarla yoğrulan bir toplumuz meğer…

Bosna Hersek’in ne kadar büyük acılar çektiğini bilenlerdeniz.

Aliya İzetbegoviç, Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı…

Dini ve Milli hisleriyle ülkesine rol model olmuş bir liderdir.

Âşık Hacı Karakılçık ’ın “Bosna Hersek” üzerine yaktığı ağıtı hatırlayalım

“A.B.D.’ye güvenirsek,

Her emrine evet dersek,

Daha nice Bosna Hersek

Talan olur, talan olur…

Müminler uyanmadıkça,

Sırt sırta dayanmadıkça,

Hak batılı yenmedikçe,

Nice haksız ölen olur…”

Âşık Reyhani ’nin, “Soruyorum” şiirinden dersler çıkaralım;

“Ankara'da duran beyler,

Erzincan'a vardınız mı?

Yol gitmeyen garip köyler,

Hallerini gördünüz mü?

Gerçeğe yan bakılır mı?

Sırra sünger çekilir mi?

Beton bina yıkılır mı?

Mütahite sordunuz mu?”

Bir daha hafızalara taşıyalım;

Erzincan (1939), Erbaa-Tokat (1949), Lâdik-Samsun(1943),

Gerede-Bolu (1944), Varto-Muş (1966),

Gediz-Kütahya (1970), Bingöl (1971), Lice-Diyarbakır (1971),

Muradiye-Van (1976), Erzurum (1983), İzmit (1999),

Düzce (1999), Van Depremi (2011)

“Şairimizi daha can kulağı ile dinleyelim;

Bir yerde bir ışık söneceği an,

Bir yerde bir garip öleceği an,

Büyütüp gününü göreceği an,

Ananın oğula hasret gitmesi,

Yaralar, yaralar, öldürür beni!”

24 Ocak 2020 gününden bugünlere gözlerimize uyku girmedi…

Uyku, artık bizlere haram…

Yüz bin insan evinden/ barkından/ sıcak sofrasından oldu!

Sabırla, hayata direnme vaktidir…

Sebatla, insanımızın birbirine omuz verme vaktidir…

Sadakatle, ahde vefa/ fedakârlık vaktidir…

Sükûtla,  sorgulama vaktidir…

Soluklamak, sevdiğimiz şehri ve insanını soluklama vaktidir…

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları