Büyük Kahraman, Cevher Dudayev ‘in, şehadetinin 24. Yılındayız…
Cahar Dudayev (8 Şubat 1944- 21 Nisan 1996)
Çeçenistan’ın hürriyet kahramanı… Bir deha insan…
Hayatı mutlaka okunmalı…
Daha 15 günlük bir bebek… Annesinin kucağında;
Şubat 1944 Sibirya Sürgünü… Gözleri dünyaya acılarla açılır!
Çocukluk yılları, ‘Sibirya Bozkırlarında’ ağır şartlar içerisinde geçecektir.
Cevher Dudayev, daha çocukluk yıllarında,
‘yüksek bir ilim, irfan, ahlak, moral ve idealle’
SSCB’de, ‘tarihi roller üstlenebileceği…’ inancındadır.
1974 tarihinde, “Gagarin Hava Harp Akademisini…’ bitirecektir.
Birinci Sınıf pilot ve Mühendis unvanını kazanacaktır.
SSCB Hükümeti tarafından, “12 madalya alacak”
Sovyet Tarihinde, ‘Stratejik Hava Kuvvetleri’nde’ tümen komutanı olacaktır.
Bütün bu başarılarına, ‘Müslüman Kimliğiyle…’ ulaşacaktır.
“Yükselmek, ne dalsız ne budaksız olur
Yükselmek, ne kolsuz ne kanatsız olur
Ümitler fışkırır dalgalar kadar sert;
Yükselmek, ne alsız ne yüreksiz olur”
O yürekli kahraman, ‘1990 Mayıs ayında görevinden istifade edecektir’
27 Ekim 1991 tarihinde yapılan seçimlerde yüzde 85 oy alarak;
Çeçenistan Cumhurbaşkanlığına seçilecektir…
Ruslara karşı, ‘bağımsızlık mücadelesi…’ verecektir.
O mücadele, Cevher Dudayev’i, ‘efsanevi kahraman’ yapacaktır.
Onu ancak, “21 Nisan 1996 yılında suikastla hayatına kıyacaklar!”
Rahmet Mekân Dudayev ’in hatırası için yazdığımız şiir şöyle;
“Akıl girdabında dipsiz uçurum
Nasıl çeker kendisine bir bakın
İdrakimden uzak tuttuğum ölüm,
Meğer bize gölgeler kadar yakın
İçimdeki yangın nasıl sönecek
Bu devran bizi kavurup dönecek
Belki, ‘can azat olunca’ dinecek
Ölüm, bizlere uyku kadar yakın
Dudayev, Kafkasların ‘yalnız kurdu’
Asrın ‘Cehl’i, ‘Vahşi’ ce pusu kurdu
Yarab! Çiğnetme sen bu aziz yurdu
Hasret şerbeti ‘Uhut’ kadar yakın
Kavganı ‘ahit’ bildik ömür boyu
‘Kayı...’ gibi tebşire şayan soyu
Hürriyet için verilecek toyu
Canlar pahasına dün kadar yakın
Garbın ve şarkın şefkat pınarında
Zalime vurulacak şamarında
Anadolu mazinin imarında
Gaye ve ufkuna, şanıyla yakın
Süzülürken kartal bakışlarıyla
Civanlarımız o pak nakışlarıyla
Düşmana birer birer akışlarıyla
Cevşenli siperler, murada yakın
‘Gaip ’den, ‘Zahir’e giden yoldayız
İmam Şamillerle aynı saftayız
Kanayan yaramızla secdedeyiz
Gülen yüzlerle doğacak gün yakın”
Cevher Dudayev, ‘Grozni Savunmasında’ destanlar yazacaktır.
Türk Edebiyatı Dergisinde de yayınlanan; “Çeçen Destanı” şiirimiz;
Kalbinde ızdırabın mabedi var
Korku ve endişenin nedeni var
Bakmayın vizyona, içinde kırıkları
İki büklüm kesilmiş, bedeni var...
Yıldızlar gece boyu kan ter içinde kalmış
Üşümesin diyerek bayrak rengini almış
Yeşile boyanmış yer, nede güzel yıkanmış
Durularak vatan külliyesini almış
Grozni, bir türbedir eteğinde dağların
Beyaz giyinmiş cübbe gibidir otağların
Yırtılır üstündeki düğüm düğüm ağların
Öyle bir ihtişam ki, kül nefesini almış
Ne boğazlar geçilir, ne de diyar-ı Çeçen
Bir kanat kırışı var ki, tankları kırıp geçen
Bir ömre bedel bugün yücelikleri seçen
Dualar ve âminler sermayesini almış.”
Zaman Tünelinde şöyle bir yolculuk edelim isterseniz;
Cahar Dudayev (8 Şubat 1944- 21 Nisan 1996)
Ebulfez Elçibey (24 Haziran 1938- 22 Ağustos 2000)
Rauf Raif Denktaş (27 Ocak 1924- 13 Ocak 2012)
Doktor Sadık Ahmet (7 Ocak 1947- 24 Temmuz 1995)
Aliya Izzetbegoviç (8 Ağustos 1925- 19 Ekim 2003)
Balkanlardan Kafkaslara, ‘kahramanlar geçidi…’
Anadolu insanının sevdasını kazanmış, ‘yürekler…’
Onların aramızdan ayrılışları, ‘soğuk düşlerin feryadı’
O feryadı o kadar derinden yaşadık ki, bir Şiirimizden;
Kar düştü saçlarıma/ Ölüm nişanıdır, bu!
Üşüyorum, ta derinden/ Ayrılık anıdır, bu!
Göçmen kuşlar gibiyiz,/ Kelebek canıdır, bu!
Kış ve bahar; iki dünya/ Gel-Git devranıdır, bu!
Kâinat zikir halinde/ Arzın şükranıdır, bu!
Kışı, ‘Lahavle’ dedirtir,/ Kulun hüsranıdır, bu!
Soğuk düşlerin feryadı,/ Ruhun hicranıdır, u!
Özlemimiz baharadır/ Canların (Şeb-i Aruz) düğünüdür, bu!
Cevher Dudayev, 21. Asrın insanına seslenir;
“Türkiye hem Türk dünyasının, hem de İslam âleminin ümit ışığıdır.
Bu ışığın sönmesi hem İslam âleminin,
Hem de Türk dünyasının karanlığa gömülmesi demektir!”
“Tarih boyunca İslam âlemi Türklerden faydalanmıştır.
Türkler güçlü oldukça İslam âlemi rahat ve huzur içinde olmuştur;
Zayıfladıkça, İslam âlemi ezilmiş ve horlanmıştır. Türkler İslam’ın koruyucu gücü olmuşlardır.”
“Ancak ne yazık ki, bazı İslam ülkeleri, emperyalist güçlerin oyununa gelerek
Türklere ihanet etmişlerdir. Türklere ihanet ederek arkadan vuranlar belasını bulmuştur.
Bugün bazı İslam ülkelerindeki çıkmazlar ve sıkıntılar, bu tarihi hatanın bedelidir.”