Sekiz köşeli şapka da, “Elazığ’ı okursunuz!”
Sadece okumak mı?
Sekiz köşeli şapka da, “Elazığ’ı yaşarsınız!”
Sekiz köşeli şapkanın, ‘her köşesinde farklı bir mana’
O manalar, bir kilim deseninde; “Anadolu’yu dokur!”
O köşelerde, ‘sağduyunun kahraman şehri’
O kahramanlığın temel göstergelerini birlikte öğrenelim;
“Vatanseverlik, yiğitlik, mertlik, cömertlik, delikanlılık,
Alçakgönüllülük, dürüstlük, misafirperverlik…”
8 köşeli şapkayla Fatih Kısaparmak’ın şiirleri ve o güzelim bestesi…
“Benim babam mert adamdı/ mangal gibi yüreği
Yufka gibi kalbi vardı, hayatım boyunca ona özendim
Fedakârdı! Bir dikili ağacı olmadı belki
Ama kendisi, onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı
Üstümde ki kol kanat sırtımı yasladığım dağ gibiydi
Ben babamın oğluyum, tepeden tırnağa Anadoluyum”
Elazığlı, ‘giyimine dikkat eder’
Mescitlere, ‘temiz elbiselerle…’ gireceğini bilir!
Ülkenin, ‘dürüst, samimi, temiz ülkülerle…’ kalkınacağını bilir!
Ve kendisini; ülkesine, değerlerine feda eder!
Ondaki seda, ‘ata yüreğidir!’
Ondaki seda, ‘içlidir, yürekleri titretir!’
Ey ata yadigârı, ‘vefalı dostlar…’
Merhaba sizlere ve sözlerin en güzeline…
ÖZNESİ İNSAN…
İnsan, “üç-beş damla kan, binlerce kaygı, endişe!”
İnsana değer vermek,
İnsanı sevmek,
İnsanı yaşatmak…
Bütün bunlar bizleri, ‘kendi kimliğimize’ götürecektir!
O kimlikte, “kâinatın bütün sırları!”
O sırlarda, “Ya Hak!” dersiniz
İnancımız, “İnsan, yaratılanların en şereflisidir!” der!
İnancımız, “İnsan, yüce Yaratıcının yeryüzünde Halifesi!” der!
Ne güzel bir söz değil mi?
“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın”
Öncelikle, “insana saygımız olacak!”
O saygı bizlere, “şefkati, merhameti, adaleti, erdemli vasıfları…” öğretir!
O saygı bizlere, “huzuru, güveni, dürüstlüğü, ilmi ve marifeti…” öğretir!
Bütün kurgumuz, ‘insan üzerine…’
O halde siyaset, “hamiyetli, haysiyetli, hissiyatlı…” olacaktır
Siyaseti tarif ederken, “idare etme sanatı!” diyoruz
O sanatın marifeti nedir?
“Birleştirici, Uzlaştırıcı, Kaynaştırıcı…” oluşudur
21. asırda artık sloganları bırakalım;
“Kabuğa…” değil, “Öze…” dönelim!
Samimi bir duruş gösterelim!
İnsanlık tarihinde, “aydınlanma çağını…” bu millet başlattı!
O çağın içeriğinde neler vardı?
“Hak, Hukuk, Adalet, Millet, Devlet Vesaire…” kavramlar!
O kavramları, Batı Dünyası bizlerden, “18. yy’da aldı…”
Batı Medeniyetinin temelinde, “İslam Medeniyetinin derin etkileri…” görülür!
Söylerim sizlere, 18. yy’dan sonra;
Bir Farabi’yi, bir Gazali’yi, bir Yunus’u, bir Mimar Sinan’ı…
Daha nicelerini, ‘yetiştirebildik mi?’
Siyaseti, “öfke ve nefret ateşinin içerisinden…” çekip alacaksınız!
Siyaseti, “1071-Malazgirt’i, 1453-İstanbul’u, 1915-Çanakkale’yi…”
Tefekkür ederek bir yürekli sanat haline getireceksiniz!
Aksaçlı, Bilge Kişilerle, Arif ve Kamil İnsanlarla…
Bu millet ‘kahramanlarıyla…’ geleceğe derin izler bıraktı!
Bizim en büyük eksiğimiz, ‘kendimiz…’ olamadık!
O malum, “şekilci, nakilci, ezberci…” taklit hastalığımız var ya?
150 yıldır, bizleri zehirledi!
Artık, ‘tarihimize…’ kutlu yolumuza dönmenin zamanı geldi, diyoruz!
Destan Şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu nasıl sesleniyorlar;
“Vatan oğul, bayrak oğul, devlet oğul, can oğul,
Sevmek nedir, bunu bilen âşıklara bismillah,
Bu oğullar Sümeyye can analardan doğdular,
Rabbi esir dileklerden beşiklere bismillah
En hürmetli yar göğsünden ilk yudumlar hakkına
Tan aklı, dudaklardan kaşıklara bismillah
Ad verirken, ilk ezandan, ilk duyduğum kelamda
Göz ve gönül aydınlatan ışıklara bismillah
Emeklerden diz vurduğun, iz vurduğun her yerde
Ayaklanıp atladığın eşiklere bismillah
Ak önlükler bileyipte, belediğin can oğul,
Ninnilere, destanlara, koşuklara bismillah
Gazi oğul, şehit oğul, divan oğul, din oğul
Ak döşünden kan fışkıran beşiklere bismillah
Düşte gördüm kanlı başın Peygamber’in dizinde
Ocaklara, eşiklere, beşiklere bismillah”