Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

3 ARALIK ENGELİLER GÜNÜ!

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Şirazlı Sadi’ye soruyorlar, insan(hayat) nedir diye?

Hafızalara bir nakış gibi işlenecek şekilde, insanı ve hayatı en iyi şekilde tarif eden şu cevap veriyorlar; “Yek katre-i hunest hezar endişe” Yani, “Bir damla kan binlerce endişe”

İnsan hakkında Mesnevi Nuriye’de şunlar yazılı,

“İnsan zayıftır; belaları çoktur. Fakirdir; ihtiyacı pek ziyade. Acizdir; hayat yükü pek ağır.

Eğer Kadri Zü’l Celale dayanıp tevekkül etmezse (güvenmezse) ve itimat edip teslim olmazsa vicdanı daim azap içinde kalır.

 Semeresiz(neticesiz) meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar; ya sarhoş veya canavar eder.”

Bir dörtlükte,

 “Yâre varmak hoştur amma.

Yaren olmak başkadır başka

Ateş olmak hoştur amma

Yanık olmak başkadır, başka!”

Buraya kadar, bütün çabamız insanı tarif gayretindeydi.

O gayret bizleri kendimizi ve dışımızdaki dünyayı elbette ki, tanıma ve anlama fırsatını ve de ferasetini verecektir.

Bizleri korkutan, göz körlüğü değil, gönüllerin körlüğüdür.

Bizleri ürküten insan mizacının sertliği değil, kalplerin katılığıdır.

Bir söz vardır; “Halden bilen âlim, halden bilmeyen zalim” diye!

İnsanına ve milletine hizmet, o insanı yüceltir; milletine efendi yapar.

3 Aralık Tarihi, ENGELLİLER GÜNÜ! “Özünü bilir isen, özürden kurtulursun”

Öncelikle özümüzü ve sözümüzü bilmeliyiz.

Bizim parçamız, bize ait olan insanımızın dertlerine hemhal olarak, onlarla hayatı paylaşmalıyız. Paylaşmak, ‘dertlere ve dertlilere doktor’ acılara ise bir bakıma en özge tedavidir.

Dinimiz, örfümüz ve aklımız öyle hassas teraziler kurmuştur ki,

‘Engelliye asıl şefkatle örülen bir hayat yolunu’  çizmiştir.

Hadis; “Körlük, günahların mağfiret edilmesini sağlar;

Sağırlık da günahların affedilmesine sebeptir.

Cesetten eksik olan her aza, kendi ölçüsünde, günahların affına netice verir” (Ramuzu’l hadis)  Bu hadiste, sakat mü’minler için büyük bir müjde, kurtuluş ve teselli vardır.

Yarın neyin nasıl ve ne şekilde olacağını bilemeyiz.

Bildiğimiz bir şey varsa, “Her insan bir âlemdir” ve de, “Yaratılanların en şereflisidir!”

Hiçbir kimseyi bedeni veya fiziki bir özründen ne kınama hakkımız vardır

Ve ne de o insanlarımızı toplumdan tecrit etme gibi basit diyebileceğimiz bir davranış!

Bunan tamamen aksine, ‘onlar bizlerin bir parçasıdır’

Hayatımızı ve dünyamızı onlarla paylaşmasını bileceğiz.

Bu bir fedakârlık değil, aksine bizlerin asli görevi arasında yerini almalıdır.

Türkiye’mizde de artık, ‘engelli vatandaşlarımızın’ organize olduklarını, sivil hayatta giderek güçlendiklerini görmek bizlere ayrı bir heyecan veriyor..

Artık günümüz Türkiye’sinde; yürüdüğümüz kaldırımlarda, alışveriş merkezlerinde,

Kamu kurum ve kuruluşlarında, öyle ki, ‘kentsel dönüşüm projelerinde’

Engelli vatandaşlarımız için belli standartlar getirilmeye başlanmıştır.

Şunu hemen ifade edelim;

“En büyük engel sevgisizliktir!”

Hayata yürümeyi, ‘engelliden…’ onun ruh dünyasından öğreneceksin”

Ecdat, “Ne oldum değil, ne olacağım demeli…”

Otur düşün, “Hiçbir engel Allah’a kul olmaya engel değildir!”

Göz, gönül, ufuk, basirette açık olmalıdır…

Tekrar ifade ediyoruz, “Asıl körlük cehalettir!”

Sabırla, gayretle, hamiyetle, ‘sevgiye/ gönüllere…’ yürüyeceğiz!

Emanetsin, yüreğimdeki ses gibi

Nefes alışımda solurum seni

Gel, beyaz gül kırmızı gül gibi

Elif olur tozar, bulurum seni

Lakin kıyamda bir saf dağlar gibi

Lütfet gönüllerde okurum seni

İçimdeki yıldızlar sevgi yağmuru…

Dökülür, ‘gonca gül’ ırmaklar gibi

Suyla gelen efsanelerim de;

Işığımsın, kaynağın Anadolu…

Türk’ün yüreği şefkatle anılır…

Şefkatle, merhametle, aşkla, ‘engelleri aşacağız’

Bozkır Anadolu’da birlikte yaşayacağız…

Birlikte… Işığa, aydınlığa yürüyeceğiz!

Tıpkı Belh’ten, Buhara’dan, Ahlat’tan;

Sevda erenlerine merhabalar…

Merhaba, ‘şefkatle dokunanlara…

Kaleme, kalemin çizdiği nakışlara…

Merhaba, ‘gönülden kopan…’ alkışlara…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

          

          

 

 

Yazarın Diğer Yazıları