Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

EDEBİYAT DÜNYAMIZDAN HOŞ SEDALAR

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Son bir asrın zirve isimleriyle bir daha buluşmak ne güzel! ..

Neyzen Tevfik, Faruk Nafiz Çamlıbel, Peyami Safa, Hilmi Ziya Ülken,

Halide Nusret Zorlutuna, Orhan Şaik Gökyay, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek,

Nihal Atsız, Behçet Kemal Çağlar, Nurettin Topçu, Osman Yüksel Serdengeçti,

İlhan Geçer, Ahmet Kabaklı, Gültekin Samanoğlu, Feyzi Halıcı,

 Ve bunun gibi daha nice isimler, mutlaka her evin kütüphanesinde yer almaktadır.

Bu vatan toprağın kara bağrında

Sıra dağlar gibi duranlarındır

Bir tarih boyunca onun uğrunda

Kendini tarihe verenlerindir” diyen Orhan Şaik Gökyay’ı,

 Ve o nesli elbet bugünlerde daha sık arayacağız.

Hele, “Şehitler tepesi boş değil

Toprağını kahramanlar bekliyor

Ve bir bayrak dalgalanmak için

Rüzgâr bekliyor” diyen ülkü şairimiz Arif Nihat Asya’nın,

 Bir nesil üzerinde nasıl etkili olduğunu söylemeye gerek var mı?

Arif Nihat Asya’nın her şiirinde bu milletin nefeslendiğini görme mutluluğunu yaşarız.

Allah Resulüne yazdığı ‘naat’ bir ebedi şaheserdir!

Fetih Marşı’nı dinlerken bile derin bir muhasebe vardır!

Üstat Necip Fazıl, ‘kısılan seslere’ tercüman olmuştur!

Bu milletin en ağır ‘çile imtihanına girmiş’ bir fedakârlık abidesidir.

Bir neslin ‘muallimi’ oldular!

Taklitten, şekilcilikten, ham yobaz ve kaba softadan nefret etti!

Edebiyatımızın her dalında, ‘muhteşem’ eserler kazandıran Necip Fazıl Kısakürek,

‘tefekkür dünyamızın’ kahraman bir ismidir.

Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar

Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?

Vicdanını “Paris’e, “Moskova ”ya satanlar

Küfür diye bakarlar senin dualarına” diyerek haykıran bir sedadır, Nihal Atsız!

Dava adamlığını, ‘ileri atılıp bir daha dönmemektir’ diyebilen insandır.

Şu yaşadığımız günlerde, ‘Atsız’a, duruşunu bozmayan yürekli insanlara ne kadar ihtiyacımız var!

“Elbet dünya döner, biz de döneriz

Bir müddet parıldar, sonra söneriz

Yükseklerden enginlere ineriz

Halinden anlayan dil bulamazsın” diyerek yaşadığı dönemdeki,

‘yalnızlığı’ özellikle de, ‘fikir fukaralığını’ dile getiren,

Sözünü budaktan esirgemeyen bir kalemdir, Osman Yüksel Serdengeçti! .

Sade bir vatandaş olarak da, Meclis’te Milleti temsil ettiği dönemde de,

 ‘istifini, sözünü hiçbir zaman bozmaz’

Onlar, bir neslin kafalarını ve gönüllerini sürekli doldurdular.

Şeyhü’l Muharririn Ahmet Kabaklı, 1950’li yıllarda,

‘Günışığı’ köşesinde bu milletin hak davasında, ‘tercümanı’ oldular

Ve özelliklede, ‘Türk Edebiyatı Vakfı ve Türk Edebiyatı Dergisi’

Öğretmenlerimize birinci derecede kaynak eser oldu! ..

‘Edebiyat Dünyamızın Hoş Sedaları’ isimli eserlerinde,

40’ın üzerinde bu milletin gayet yakından tanıdıkları,

‘zarif, kibar, engin kültürleriyle bizleri bezeyen’ isimler yer alıyor.

230 sayfa hacimli bu güzel eseri kazandırmakla,

‘yakın tarihimize ve o dönemin edebi şahsiyetlerini bizlerle buluşturuyor.

 Sanat Çevrelerinde, ‘Lale Şairi’ olarak da tanınan Abdullah Satoğlu,

Eserine aldığı edebi şahsiyetlerle; ‘bire bir olmuş, bazen aynı dergi sütunlarında yazmışlar,

Bazen de edebi meclislerde bir araya gelmişler’

Şairlerimiz, yazarlarımız, ediplerimiz, sohbet ehli insanlarımız;

Geçmişten geleceğe, ‘dil köprüsü, tarih köprüsü, irfan köprüleridir…”

Unutulmamalıdır ki, “Yarın geçilecek yolları bugünkü nesiller inşa ederler”

ORAZ YAĞMUR’UN MEKTUBU; “TÜRKİYE’M…”

Mektubun adı, ‘gönül Yabancısına Cevap’ ismini taşıyor.

Oraz Yağmur’dan; Ata Yurdumuz Türkmenistan’dan geliyor bu mektup.

2007 yılının Kasım ayında kaleme alınan bu, Mektup da,

“Mecnun’un Leyla’yı sevdiği gibi

Ne böyle seviyorsun Türkiye’yi? ! ” diyerek seslenen bir sevda türküsü var.

Oraz Yağmur bakalım ne demişler;

“Dünyamın başkenti Türkiye’m!

Toprakların, atalarımızın kemiğinden oluştu.

Şehitlerin kanlarıyla bayrağın boyanmış, toprağın sulanmıştır.

Bütün yollar sana çıkıyor, bütün yollar senden geliyor, Türkiye’m!

Tanrının yarattığı kudretli dağlar, cennet gibi denizler sendedir.

Güzel duygularla dolu o deli rüzgârlar,

Bitip tükenmeyen yağmurların, karların gönülleri temizler.

Toprağın sürme gibi göze sürülse, kör gözler bile açılır, Türkiye’m!

Dünyaya sığmayanlar sana sığındı.

En büyük, en güzel düşünceler her zaman sende oluştu.

Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş gibi abide şahsiyetlerin var.

Düşmanın var ama güçlü dostlarında var.

Kahraman olmaya hazır olan bütün insanların yürekleri,

 ‘vatan-vatan’ diye atmaktadır Türkiye’m!

Sen bugünde dünyayı fethetmeye devam ediyorsun.

Önceleri Sultan Alparslanlar, Fatih Mehmetlerle;

 Şimdiler de Mehmet Akif, Âşık Veysel, Neşet Ertaşlarla…

Ay yıldızlı bayrağın büyük Atatürk’ün elindedir.

Ondan yukarıda ne var ki, Türkiye’m!

Dünya durdukça sende duracaksın.

Geçmiş ve gelecek senindir.

Unutmayın! Dünya halkları iki bölümdür; Türkiye’yi görenler ve görmeyenler.

Kalbi olanın seni sevmemesi mümkün mü, Türkiye’m!

Doğursam, sende doğsam Türkiye’m!

Ölürsem, sende ölsem, Türkiye’m!

Al benim yüreğimi!

Bir avuç kadar olsa da sana toprak olsun Türkiye’m! ! ! ”

Anadolu’ya olan sevda;

Anayurt’ta da, Evlad-ı Fatihan Yurdu’nda da, Yavru Vatanımız Kıbrıs’ta da aynıdır!

Oraz Yağmur’dan/ Türkistan’dan gelen mektubun,

 Ne kadar içten ve ne kadar yürekten yazıldığını birlikte okuyoruz.

Anadolu üzerinde olan bu nazarlar elbette bizlere,

 Ecdat hatıralarımıza bağlılıkta kararlılığımız, kıvılcımlar yakılmasına vesile olacaktır.

“Anadolu…” Türk-İslam Âleminin nazarları üzerinde…

Bu mektup gerçekte, ‘milyonların mektubu…’

2,5 milyar Müslüman’ın yüreğini alıp bu mektuba koymuşlar!

Ali İmran Süresi 191 ayette;

“Onlar ayakta iken, otururken, yan üstü yatarken Allah’ı anarlar;

Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler;

“Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın,

Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru!”

Anadolu! Yer Küresinin de, ‘sevda denizidir’

Birliğe doğan günleri, Huzura çıkan yolları,

“aşkı emzirir…”

 

Yazarın Diğer Yazıları