Ahmet KIZILKAYA

ŞAPKADAN TAVŞAN ÇIKMIYOR !

Ahmet KIZILKAYA

Arka arkaya yanlışlar yapıp sonra doğru sonuçlar beklemek bizim topluma özgü bir şey mi bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki hakikaten kimi zaman aşırı hayalciliğe kapılıp senaryolar yazmak, kimi zaman kişilerin kurtarıcılığını beklemek ve bazen de mucizelere bel bağlamak bizde çok kabul gören bir anlayış.

Geldiğimiz nokta itibariyle Elazığspor’daki durum da bize bu ilginç özelliğimizi hatırlatıyor.

Aylardır, hatta yıllardır yapılan yanlışlar şehrin 52 yıllık profesyonel futbol birikimini hayal kırıklığıyla sonlanacak bir aşamaya getirdi.

O mu suçlu, bu mu suçlu sorularının da artık çok fazla bir önemi yok bana göre. Ortak sevda ve şehrimizin en güçlü markası ifadelerinin çok güçlüce haykırıldığı zamanlarda biraz sorgulama ve denetleme mekanizması çalıştırılabilseydi muhtemelen bugün uçurumun kenarına gelinmeyecekti ve gelecek kaygısı bu kadar derin olmayacaktı.

Ve en azından ligin ilk devresindeki mevcut kadro elde tutulabilse, takımın ligde kalması da büyük ihtimalle gerçekleşecek ve önümüzdeki sezon farklı ve akılcı bir yapılanmayla yola devam edilebilecekti. Ama ne oldu, o kadro şu veya bu sebeple dağıtıldı ve bir sürü duygusal gelgitten sonra çok da beklenmeyen bir hamle ile takımın en azından transfer yasağının kaldırılıp mücadeleye devam edilmesi sağlandı.

Elbette ani kararlar ve acele hamleler bir plansızlığın sonucudur ve başarı şansı yüksek değildir. Tüm şehir olarak son dakikada kaldırılan yasak sonrası yapılan transferlere sevindik. Teşekkür ve iltifat cümleleri günlerce medya gündeminden düşmedi. Sonra ne oldu, gizliden gizliye devam eden yönetim oluşturma çabaları meşgul etti gündemi. Daha sonra da kongre yapıldı  ve Selçuk Öztürk’ün kulüp başkanlığına getirilmesiyle süreç şimdilik sonlandı.

Kısa sürede bu kadar hareketli ve gelgitli günler yaşayan Elazığspor, geçmişten gelen problemlerini de göz önünde tutacak olursak çok sıkıntılı bir dönemin henüz arefesinde.

Sahada sportif başarı yok, yeni transferlerin takıma şu ana kadar kattıkları bir değer yok ve içinde bulunulan ağır bir mali tablo var.

Bu girdaptan nasıl çıkılacak, takım ligde kalabilecek mi, Erhan Altın’ın gönderilip Serhat Gülpınar’ın getirilmesi ne gibi değişiklikler getirecek şeklinde dillendirilen soruların da  henüz yanıtı yok.

Transfer yasağının kalkmasıyla düğün bayram eden şehrin sevinci çok kısa sürdü. Benzer bir sevincin yaşanması ve caddelerde bir fener alayının düzenlenmesi ancak bu takımın ligde kalmasıyla olur.

Peki bunun gerçekleşme ihtimali nedir?

Geçtiğimiz haftalar ve ondan önceki yazılarımda da belirttiğim gibi yeni transferlerin hazırlıksız, formsuz ve uyumsuz olmalarının yanında bir de ilk haftalarda G. Birliği, Denizlispor, Gazişehir Gaziantep FK gibi güçlü takımlarla oynamak Elazığspor adına bir talihsizlikti.  Herkesin yendiği Karabük takımını 3-1 yenmek bize ciddi bir fikir vermeyeceği için diğer maçlara göre değerlendirmek lazım takımı.

Balıkesir Baltok, G. Birliği, Denizlispor ve  Gazişehir Gaziantep FK maçları kaybedildi. Puan alınan maç Karabük’ten sonra Giresun takımıyla yaptığımız maç. O maçta da galip gelemediğimiz için ikili averajda geriye düştük. Yani ligin ikinci devresinde oluşturulan takım 6 maçta 4 puan topladı.  Kalan maçların zorluk derecesi de hiç düşük değil. Eskişehir, İstanbulspor ve Altay gibi alt sıralardaki takımlarla deplasmanda oynayacağız ve A.Demirspor, Hatay, Osmanlıspor ve Ümraniyespor gibi zirve mücadelesi yapan takımlarla puan mücadelesi vereceğiz.

Her ne kadar son hafta Gazişehir takımı karşısında biraz daha ayağa pas yapan, biraz daha oyun içinde ayakta kalabilen bir Elazığspor gördüysek de bu mücadelenin yetersiz kaldığı ve özellikle üretkenlik adına çok sıkıntı çektiğimiz görülüyor. İşimiz hiç de kolay değil.

Geçen hafta da yazmıştım, oyun içinde Andreas Tatos gibi bir lider oyuncumuz olsa, biraz daha cesur oynayabilsek ve ince dokunuşlarla oyuna müdahale edebilsek tek farklı kaybettiğimiz Denizli ve G. Birliği maçlarından, hatta Balıkesirspor Baltok maçlarından puanlar da çıkarabilirdik, ama teknik hatalar bizi bundan mahrum etti.

Bu anlamda bu haftaki takımda Serhat Güpınar’ın oyun kurgusu ve oyuncu tercihleri bana göre daha akılcıydı. Orta sahada Kadir Taşoğlu ve Kadir Pekmezci ile işlemeyen sistemin Abdulkadir Kayalı ve Diallo Guideleye'den kurulması Muhammed Ildız ve Serdar Özbayraktar’ın sahaya çıkan kadroda yer alması hem orta saha adına hem de hücum anlamında daha olumlu bir görüntüyü ortaya koydu.

Ancak bu doğru hamlelerin yanında defansta Gökhan Akkan- Sergei Akakpo ikilisini bozup Gökhan’ın yerine Yiğitcan Erdoğan’ı tercih etmesi büyük hataydı. Zira Yiğitcan, Gökhan Akkan’a göre daha ağır ve formsuz bir oyuncu. Tandemim ikilisindeki atletik yapının bozulması Elazığspor’un iki kolay gol yemesine yol açtı. Bu, hem takımın kolay kaybetmesine hem de Yiğitcan Erdoğan’ın özgüven kaybına yol açtı diye düşünüyorum.

Serhat Gülpınar’ın, Ahmet Burak Solakel ve Tufan Kelleci’nin de olmadığı bir ortamda defans kurgusunu yeniden ve sağlam bir şekilde yapması şart. Ayrıca Mustafa Eskihellaç, Lamine Diarra ve son maçta iyi izlenimler bırakan Cristrina Bekamenga ile daha fazla hücum oyunu planlaması gerekiyor. Bunu ne kadar yapılabilir bilmiyorum.

Yazının başında belirttiğim gibi işimiz çok zor. Bizim öncelikle  kazanmayı öğrenmemiz gerekiyor, bu da yetmez arka arkaya galibiyetler almamız şart. Bunun yanında rakiplerin de kaybetmesi gerekecek. Böyle bir gerçekleşme olur mu, hep birlikte göreceğiz.

Olursa mucize gerçekleşti diyeceğiz, olmazsa da kaderimiz buymuş deyip tevekkül moduna gireceğiz. Ama biliyorum ki ciddi bir sorgulamayı, özeleştiriyi yapmayacağız ve kimsenin şapkadan tavşan çıkarma gibi bir üstün özelliğinin olmadığını kolay kabullenmeyeceğiz.

Bir sonraki yazımda buluşuncaya kadar sağlıkla ve huzurla kalın.

Yazarın Diğer Yazıları