Ahmet KIZILKAYA

MODERN STADYUMLAR TÜRK FUTBOLUNA İLAÇ OLUR MU?

Ahmet KIZILKAYA

  Malumunuz son yıllarda birçok şehirde yeni ve donanımlı stadyumlar yapılıyor. Hem eski kent stadyumlarının çağın gereklerini karşılayamaması hem de bulundukları bölgeye cazibe katması amacıyla yapılan bu stadyumlar, endüstriyel futbol diye tanımlanan yeni futbol anlayışının da bir gereği aslında. Yeni stadyumlar yapılıyor yapılmasına da tek başına bu girişim Türk futbolunun düze çıkmasına ya da içinde bulunduğu kriz ortamından uzaklaşmasına yeter mi? Hiç sanmıyorum. Nitekim bu yeni stadyumlarda maçları seyretme oranlarına bakacak olursak coşkulu hikâyesi olan iddialı birkaç kulüp hariç diğer takımların bu modern stadyumlarda oynanan futbol maçlarındaki seyirci sayısı, tribün kapasitesinin neredeyse  onda, on beşte biri kadar. Hatta Milli Takımın maçlarını seyretmek bile eskisi kadar cazip gelmiyor insanlara. 127 profesyonel kulüple bütün illerin temsil edildiği 80 milyonluk Türkiye’de futbola olan bu ilgisizlik nereden kaynaklanıyor?  Kuşkusuz bu sorunun tek bir yanıtı yok. Bizim çocukluğumuzda ‘’güzel oyun’’  kavramıyla tanımlanan futbol, sermaye gruplarının bu işe el atması sonucunda dünya genelinde tamamen başka bir boyut kazanarak bir endüstri kolu haline gelmeye başladı. Özellikle 90’lı yılların sonuna doğru ortaya çıkmaya başlayan medya gelirleri, reklam, sponsorluk gibi ekonomik kavramlar, futbolun artık yeni bir sürece girdiğinin göstergesiydi aslında. Altyapısı sağlam, kendi bünyesinden çıkardığı futbolcularla mücadeleye devam edebilen ve öz kaynaklarını doğru kullanan az sayıdaki birkaç kulüp dışında neredeyse tüm futbol takımlarımız bu sürece hazırlıksız yakalandılar ve gitgide kendilerini bir kriz ortamının içinde buldular. ‘’SOL AÇIK ‘’ METİN KURT VE İLHAN CAVCAV ‘’Hiçbir şut, emekçi kalesine girmeyecek ve futbolda ter dökenler kazanacak. ‘’ diyerek, futbolun amatör ruhunu ve belki de toplumun tüm kesimlerince benimsenmesini sağlayan yanını ortaya koyan Galatasaraylı efsane oyuncu Metin Kurt, mütevazı futbol seyircilerinin gönlünde taht kursa da onun bu görüşleri zamana ve zemine yenik düşerek giderek unutulmaya yüz tuttu. Futbol borsada değil, arsada güzel diyen nesillerin sayısı azaldıkça azaldı. Tam da bu süreçte Türk futbolunda özel bir portre karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılarak ebedi yurduna göç eden Gençlerbirliği Kulübü Başkanı merhum İlhan Cavcav. Endüstriyel futbol kavramını belki de en doğru analiz edip başında bulunduğu kulübü bu zorlu sürece en mantıklı ve sağlıklı biçimde hazırlayan efsane kulüp başkanı. Bugün profesyonel kulüplerimizin büyük kısmının ekonomik krizin pençesinde olması, birçoğunun neredeyse kapanma noktasına gelmesinde bu süreci doğru anlayamama ve ufuksuzluk-vizyonsuzluk önemli bir yer tutuyor. Futbolumuzun birkaç İlhan Cavcav daha çıkaramaması ne büyük talihsizlik. GÜNÜNÜ GÜN ETME YA DA GÜNÜ KURTARMA POLİTİKALARI Futbol ekonomisini doğru okuyamayan kulüplerimizin içine düştüğü durum, kendisine kurtarıcı süsü veren ama gerçekte düşük profilli olan bazı tiplerin de kulüp yönetimlerinin başına geçmelerine yol açtı. Bu durum bugün geldiğimiz kaotik ortamın en güçlü sebeplerinden biri bana göre. Vizyonsuz, beceri kapasitesi düşük egoist tipler, kulüpleri kendi siyasi ve ticari emellerine alet etmekten çekinmediler. Kitlelere mal olmuş futbol kulüpleri artık kişilerin elinde bir oyuncaktan ibaretti. Bu süreci bizzat yaşayan gerçek futbol taraftarı, gelecekten umudu kesince tribünlerden de futbol oyunundan da sessizce ve usulce çekildi, onların yerlerini  de ‘başkanın paralı askerleri’  doldurdu. RANT KAPISI VE SAVAŞ CEPHESİ FUTBOL Mütevazı Anadolu takımlarında bu durumlar yaşanırken büyük takım diye lanse edilen ve milyonlarca taraftar kitlesine sahip futbol kulüplerinin başındaki başkanlar ise özellikle medya üzerinden yaptıkları söz düelloları, federasyon seçimlerinde uyguladıkları manipülasyonlar ve pastadan daha pay kapma çabalarıyla futbolun sevilen bir spor dalı olmasından çok ondan nefret edilen bir spor dalı olmasına adeta zemin hazırladılar. BU DURUM SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ? Futbolun bugün bu kısır çekişmelerin odağına dönüşmesinde elbette başka faktörler de var. İskelet kadrosunu Almanya başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerindeki gurbetçi Türk çocuklarından kuran Milli Takım da dahil olmak üzere hiçbir kulübümüz bu süreçte daha fazla bir yol alamaz. Yıllardır kulüp bünyelerinde, okullarda kendi çabalarıyla bir yerlere gelmeye çalışan yüzbinlerce lisanslı genç sporcudan bir stoper,  bir forvet çıkaramayan yapı, taşıma suyla değirmen dönmez gerçeğinden hareketle taşıdığı futbol aklını bir kenara koyarak dünya ve ülke gerçeklerine uygun yeni bir yapılanmaya ve sistem kurgulamasına gitmek zorunda. Kulüp delege sistemlerinin yeniden ele alınması, Futbol Federasyonu’nda kulüplere adil temsil hakkının verilmesi ve sürdürülebilir bir futbol yönetmeliği çıkarmak ve uygulamak Türk futbolunu kurtarmak adına atılacak önemli adımlar olacaktır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik de işin olmazsa olmazı tabi. Siyaset-futbol ilişkisi, rant kaygısı ve çıkar ilişkileri ortadan kalkmadığı, en azından asgariye indirilmediği sürece futbolumuzda eski zamanlarda yaşanan  dostluk ve sevgi sahnelerini yeniden canlanmayacağı muhakkak. Yeni yapılan modern stadyumların da krizdeki futbolu kurtaramayacağı apaçık belli. Dileğimiz Türk futbolunda çok önceleri atılması gereken neşterin en azından bundan sonraki süreçte devreye girmesi ve bu oyunun sağlıklı bir yapıya kavuşturulması. Böyle bir yapıda herkes kazanacak, kaybeden olmayacaktır. Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle sevgiyle ve huzurla kalın..  

Yazarın Diğer Yazıları