Ahmet KIZILKAYA

GÖNÜL GÖÇÜNDEN KORKALIM

Ahmet KIZILKAYA

Ülkemizin en önemli sorunu nedir, diye bir soru sorsalar hiç düşünmeden beyin göçü derim. Kuşkusuz terör, hayat pahalılığı, işsizlik, plansız kentleşme gibi can yakan başka sorunlarımız da var, lakin bana göre bu sorunların üstesinden gelmenin en kestirme yollarından biri de nitelikli insan kaynaklarını doğru değerlendirmekten geçiyor.

Peki, ne oluyor da meslek ve bilim dallarında yetişmiş kalifiye insanlarımız yurdumuzu terk edip başka diyarlara göç ediyor? Bunun kişiye göre özel sebepleri de vardır mutlaka. Ancak göç edenlerin öne sürdükleri genel gerekçe, daha iyi ücretlerle çalışmak, bilim ve aklın egemen olduğu ortamlarda bulunmak ve kendilerini daha iyi yetiştirme arzusu şeklinde ortaya çıkıyor.

Göç edenlerin çoğu ABD, İngiltere, Almanya, Kanada, Avustralya gibi Batı ülkelerini tercih ediyor. Son zamanlarda yurdumuzdan Japonya, Güney Kore gibi gelişmiş Asya ülkelerine gidenlerin de olduğunu gözlemliyoruz.

Dünyanın her yerinden nitelikli insanları ülkesinde toplayan bu gibi ülkelere ''Beyin Avcısı Ülkeler '' deniyor. Bu ülkeler, sadece kendi insan güçleri ile değil, dünyanın her yerinden davet ettikleri mühendis, tıp doktoru, eğitimci ve diğer sektörlerden insanlarla bilim ve sanat gibi birçok alanda kayda değer çalışmalar yapıyor, ses getiren buluşlara imza atıyor.

Yazının başlığında vurguladığım ve beni düşündüren, üzen bir konu daha var ki bence o da en az beyin göçü meselesi kadar önemli .

Medyayı yakından takip edenler bilirler. Özellikle sosyal medyada sıkça yayınlanan ve büyük toplum kesimlerince seyredilen sokak röportajlarında gençlerin arzuları, gelecek hedefleri ve hayat planlamaları sorulur. Bu konu, zaman zaman haber yazlarında da kendine yer bulur.

Dikkatle okuduğum bu yazılarda ve gözlemci bir tavırla seyrettiğim videolarda gördüğüm şu. Gençlerimizin bir kısmı başka ülkelere gitmek ve orada yaşamlarını sürdürmek istemekteler. Hatta bir çoğu gittikleri ülkenin vatandaşı olup oranın sosyal yaşam olanaklarından yararlanmak istediklerini ifade etmekteler.

Bunlardan en çarpıcı örneği bu yılki 23 Nisan Bayramı etkinlikleri kapsamında ekranlara çıkarılan bir kız çocuğumuzun söylediklerinde görmek mümkün.

Merkez medyada yüksek izlenirlik oranına sahip bir televizyon kuruluşunda ekranlara çıkarılan bir öğrenci,  kendisine hedefleri sorulduğunda Almanya Köln Üniversitesi'nde tıp eğitimi almak istediğini ve Alman vatandaşlığına geçmek istediğini  söylediğinde programı seyreden birçok insan gibi benim de yüreğimde derin bir burukluk oluşmuştu..  Meseleyi hafife almamak, çocuktur söyler,  şeklinde geçiştirmemek gerek.

 Tabiki gelişmiş bir ülkede eğitim almak herkesin arzusu olabilir, ama genç kuşaklardaki başka ülkelerin vatandaşlığına geçme isteği hepimizi düşündürmesi gereken  bir konu diye düşünüyorum. Hiç kimse memnun olduğu ortamdan ayrılmayı düşünmez. Anne babasını, sevdiklerini, bırakıp gitmeyi de gönlünden geçirmez,ama daha iyi bir hayatın kendisini beklediğini düşlerse ya da böyle bir hayatı yaşayabileceğine  güçlü bir şekilde inanırsa sevdiklerinden feragat ederek başka diyarların yaşam biçimlerine entegre olmak ister.

Bu, aslında bir gönül göçü meselesidir. Zira bu olanağı bulup başka ülkelere eğitim amaçlı giden, hatta o ülkelerin vatandaşlığına geçen gençler, zamanla gönülce de kendi anavatanlarından uzaklaşacaklardır.  İşin tabiatı böyledir. Kişi kendini doğduğu yerden çok, doyduğu yere ait hisseder.

Meselenin bir başka boyutu daha var ki yine o da çok düşündürücü. İyi eğitim almak amacıyla başka ülkelere gitmek isteyen gençlerin yanında sırf çalışmak ve hayatını daha iyi koşullarda geçirmek isteyen  bazı gençlerin de başka ülkelere gitmek hatta oranın vatandaşlığını kabul etmek noktasında olduklarını duyuyoruz.

Geleneksel yaşam biçimlerinden uzak ve adına küreselleşme denilen olgu çerçevesinde kendisini ''dünya vatandaşı''   olarak gören bu genç insanları aidiyet duygusuyla kendi ülkelerinde kalmaya ikna etmek kolay iş değil. Bunun tek bir yolu var, bu gençleri hem iş hem de eğitim olanakları bakımından ülkede  tutacak standartları oluşturmak.

Son açıklanan Yüksek Öğretim Kurumları (YKS) sınavlarında puan barajını geçemeyen yüz binlerce gencimizi düşündüğümüzde meselenin önemi  kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Bu yıl Dünyanın En iyi 500 Üniversitesi sıralamasına ülkemizdeki hiçbir üniversitenin girememesi de üst düzey eğitim almak isteyen gençlerimiz için temel bir gösterge durumunda.

Bu cennet ülke, Yüce Yaradan'ın yüksek cömertliğiyle donatılmış bir ülke. Kaynakları herkese fazlasıyla yeter. Beyin göçünden sonra bir de gönül göçü meselesini konuşmak istemiyorsak gençlerimizin umutlarını güçlü kılacak koşulları oluşturmamız  ve onların tüm enerjilerini bu güzel ülke için harcayacakları yüksek standartlı eğitim, kültür ve sanat politikaları geliştirmemiz gerekiyor.

Bir sonraki yazımda buluşuncaya kadar sevgiyle ve huzurla kalın.

Yazarın Diğer Yazıları