Ahmet KIZILKAYA

EŞEĞİN GÖLGESİ

Ahmet KIZILKAYA

 

 İçinde bulunduğumuz çağa herkes kendince isimler verdi, türlü adlandırmalar yaptı. İletişimciler, bu yüzyıla medya ve iletişim çağı derken, teknoloji üreticileri, dijital çağ adını uygun gördüler. Filozofların yaklaşımı ise yine filozofçaydı ve onlar bu çağın adını bilgi çağı koydular.

 Daha çok hangi adlandırma hoşunuza gider bilmem, ama bilginin tavan yaptığı bir çağda yaşıyoruz. Bireyleri ve ülkeleri taşıdıkları bilgi birikimleri oranında değerli kılan bir devrin tam ortasındayız.

Birçok kişi zenginlik deyince para, mücevher, gayrimenkul varlığını anlıyor. Güç dendiğinde ise ilk akla gelen ordular ve silahlar. Oysa sizi güçlü kılan, mücadele gücünüzü artıran, refahı, bolluğu, zenginliği getiren temel faktör bilgidir. İnsanoğlu ta yaradılışından beri yaşam koşulları içinde aklını kullanmış ve edindiği deneyimlerle bilgiye ulaşmış, onu çoğaltmış ve depolamıştır.  Bunu başardığı oranda da doğa koşullarına ve yaşam zorluklarına karşı kendini korunaklı hale getirmeyi başarmıştır. Bu süreç içinde de bilgili insanların varlığı ortaya çıkmış, alimler ve filozoflar toplumlara önderlik etmiştir. Sokrates, öğrencisi Platon’u; Platon da kendi öğrencisi Aristo’yu bilginin sürmesi ve insanlığı aydınlatması adına çağlara miras olarak bırakmıştır.

Kendi inanç ve kültür geleneğimiz çerçevesinde bakıldığında da bilginin önemi ve değeri kolayca anlaşılır.  İslam’ın yüce Peygamberi Hz. Muhammed, bilgiyi ve aklı öne çıkaran hadisleriyle meselenin önemine vurgu yapmıştır. ‘İlim, Müslümanın yitik malıdır, nerede bulursa alır.’ buyuran Peygamberimiz gelişmeye, keşfetmeye, bu doğrultuda ileri bir toplum olmaya özendirmiştir inananlarını. Dönem dönem bu buyruğun gereği hakkıyla yapılmış ve İslam coğrafyasında bilgi layıkıyla kullanılmış ve keşifler, icatlar arka arkaya gelmiştir. Lakin uzunca bir dönemdir adeta çark tersine dönmektedir. Bilgi, bilim, ilerleme, teknoloji sanki belli ellerin tekeline geçmiş gibidir. Üretenler ve tüketenler diye farklı iki parçaya bölünmüş gibidir bugünün dünyası. Kimya dalında Nobel  ödülünü kazanan değerli bilim insanı Aziz Sancar’ın  ‘’Müslümanlar olarak uzunca bir zamandır ciddi bir şey üretemiyoruz. Türk gençleri gündelik meşguliyeti bırakıp bilimle, sanatla ilgilenmelidir. ‘’ şeklindeki feryadı boşuna değildir.

Elbette başka birey ya da toplumların icat ettiği bilgiyi öğrenmek ve kullanmak önemlidir, ama unutmamak gerekir ki birey ya da toplumun yeni bilgi keşfetme yeteneği yoksa o birey ya da toplum hiç bir zaman güç ve zenginlik piramidinin en üst basamağında yer alamaz.

Peki neden bu durumdayız? Bana göre iki temel sebebi var. Bunlardan birincisi düşünmeyi ve soru sormayı unuttuk, merak etmiyoruz. İkincisi akıl dışı yaklaşımlar, hurafe düşünceler ve engelleyici tabular.

İnsanımız detaylarla ilgilenmiyor, sormuyor, aklı yeterince devreye sokmuyor. Kulaktan dolma rivayetler bilgi gibi dilden dile, nesilden nesile aktarılıyor. Kafa yormuyoruz, sebep-sonuç ilişkisi kurmuyoruz.  Oysa düşünmek, okumak, akletmek ve fikretmek insana verilmiş en değerli meziyetler.

Filozofuna, alimine, öğretmenine ve bilgiye değer vermeyen toplumların ne hale geldiği, ne hale geleceği az çok tahmin edilir. Bu sadece bizim için değil, diğer toplumlar için de böyledir. Dinlemeye, anlamaya, merak etmeye, öğrenmeye, araştırmaya vaktiniz yoksa iyi yaşamaya da hakkınız yoktur. Tıpkı aşağıdaki  öyküde olduğu gibi.

Bir gün, büyük Yunan hatibi Demostenes, Atina’da bir toplantıda konuşmak isteyince halk, kendisini dinlemek istememiş, gürültü etmeye başlamış.

Bunun üzerine Demostenes: “Yalnız iki kelimecik söyleyeceğim.” demiş ve hemen bir hikâye anlatmaya başlamış: “Vaktiyle bir delikanlı Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamış. Eşeğini kiraya veren adam da aynı yere işi düştüğü için beraber yola çıkmışlar. Konuşa konuşa giderken öğle sıcağı basmış. Biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için birlikte bir su başına çökmüşler. Ama ortalıkta gölge edecek bir şey olmadığı için eşeğin sahibi, eşeğinin yaptığı gölgeye sığınmış. Eşeğini kiralayan genç buna içerlemiş sen çekil ben oturacağım oraya demiş. Öteki ise ne münasebet, eşek benim deyince kiracı iyi ama ben kiraladım diye itiraz etmiş. Diğeri ben eşeği kiraya verdim gölgesini değil diye devam etmiş. Derken aralarında kavga çıkmış.”

Demostenes sözün burasına gelince kürsüden inmiş.

Halk: “sonra ne olmuş, söylesene sonra ne olmuş?” diye bağrışmaya başlayınca, tekrar kürsüye çıkmış:

“Ey ahali! Sizin iyiliğiniz için iki laf edeyim dedim dinlemediniz de bir eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz, bu ne iştir!” demiş.

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere sevgiyle ve huzurla kalın..

Yazarın Diğer Yazıları