Ahmet KIZILKAYA

ELAZIĞ'IN NEYİ EKSİK?

Ahmet KIZILKAYA

 

Elazığ’da doğup büyüyenlerin ya da hayatlarının bir kısmını Elazığ’da geçiren insanların zaman zaman çeşitli defalar işittikleri bir söz vardır : ‘’Elazığ’ın neyi esgüg?’’ Bu ifade, şehrin hak ettiği yerlerde olmayışına duyulan sitem ve kızgınlığın ve biraz da hüznün Elazığ ağzıyla söylenmiş ifadesidir.

Dile getirilen bu sitem, bazen şehre getirilen hizmetlerin yetersizliği, bazen sosyo-ekonomik eksiklik, bazen de şehrin hiçbir alanda iyi temsil edilmediğine dair taşınan kesin kanaatin sonucunda söylenmiş olur. Bir çay ocağında çayınızı yudumlarken, yahut çarşı pazarın bir köşesinde alış veriş yaparken ve ya bir parkın bankında otururken bu tür yakınma cümlelerini duyarsınız aziz şehrin sakinlerinden.

Bu şehirde doğmuş büyümüş biri olarak çocukluk yıllarımdan bu yaşıma kadar özellikle de orta yaş üstü teyzelerden, amcalardan hep bu sözleri duyarak büyüdüm. Yıllar geçip zaman ilerledikçe bu yakınmaların hiç de haksız bir tarafının olmadığını ve insanların birikmiş sitem ve kızgınlıklarının bir sonucu olduğu kanaatine vardım.

Ülkesini, bayrağını, toprağını seven ve ona tutkuyla bağlı olan insanımız, kentin kabuğunu kırmasını, spordan, sanata; tarımdan, sanayiye; turizmden, ticarete kadar potansiyelinin değerlendirilmesini istiyor ve bekliyor. Bağrında taşıdığı değerlerin ve zenginliklerin yeterince değerlendirilemediğine inanıyor. Aslında bu görüşlerinde hiç de haksız değil kent insanı.

Temel eksikliğimizin geniş pencereden bakamamak, rekabet koşullarına uyamamak ve büyük düşünememek olduğu anlaşılıyor. Bu şehirde yıllardır Harput’taki Eğri Minare’nin İtalya’daki Pisa Kulesi’yle kıyası yapılır ve Eğri Minare’nin bilmem kaç derece daha eğik olduğu ifade edilir. Aynı şekilde Hazar Gölü gibi bir tabiat harikasının onlarca mavi ve yeşil renk tonunu suyuna yansıttığı söylenir. Yine keşfedilmemiş kaplıcalarından, şelalelerinden, kalelerinden, özgün musikisinden, dünyada çok az görülen mermer çeşidinden dem vurulur. Bütün bunların hepsi doğrudur. Lâkin bu güzelliklerin varlığı, çoğu kez yerel gazete sayfalarında haber olarak kalmaktan öteye gidemez. Bırakın yurt dışına tanıtmayı kendi ülkemizin insanını dahi haberdar edemeyiz bu güzelliklerden.

Kuşkusuz geçmişte yaşanılan eksikleri, hataları ve yetersizlikleri gündemde tutarak da bir yere varamayacağız. Hele bu iletişim çağında, her türlü teknolojik imkânların olduğu şu zamanda bir şehri vitrine çıkaramamak kabul edilir bir şey değildir. Elbette kişilerin, kurumların ve yöneticilerin katkısı kadar şehrin gönüllülerinin de inisiyatif alması, özveriyle bir işin ucundan tutması gerekir.

Ben bunun örneklerini, orta halli Anadolu kentlerinin uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yaptıklarında gördüm. Sözgelimi Erzurum, 2011 Üniversiteler Kış Oyunları’nda ve yine 2017 EYOF Kış Olimpiyatları’nda bunu çok iyi başardı. Trabzon, 2011 EYOF Oyunları’nda başarılı bir takım çalışmasıyla iyi bir iş çıkardı. Mersin, 2013 Akdeniz Oyunları’nı düzenlerken aynı ruhla hareket etti. Samsun şehri bugünlerde 2017 İşitme Engelliler Olimpiyat Oyunları’nı düzenleyecek olmanın heyecanıyla yaşıyor. Aynı şekilde Hatay ilimiz, 2021 EXPO’ ya aday kent olarak harıl harıl çalışıyor.

Bu şehirlerin yıllardır böyle plânlamalar yapmaları ve bir yol haritası dahilinde uzun soluklu çalışmalar içinde olmaları o şehirlere gerek tanıtım, gerek şehre kazandırılan sosyal tesisler ve şehrin vizyonun gelişmesi anlamında olağanüstü getirileri oluyor.

Kendi kişisel merakım ve ilgi alanım nedeniyle yıllardır bu Anadolu şehirlerinin yaptıkları çalışmaları takip eder, vardıkları noktayı takdirle karşılar bir yandan da Elazığ için neden orta ve ya büyük ölçekli bir organizasyon düzenlenmesin diye sorar dururum.

Tam da bu noktada geçtiğimiz günlerde ilimize atanan Sayın Valimiz Çetin Oktay KALDIRIM’ın Elazığ’ın sorunlarına dair kişisel sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı anket ve fikir platformu aklıma geldi.

Elazığ’ın elbette herkesin bildiği belli başlı sorunları var. Ama esas sorun, bu şehrin kabuğunu kırma noktasındaki eksikliği. Birlikte iş yapma becerisinden, inisiyatif alma özverisine kadar bazı eksiklerimiz var kent insanı olarak. Oysa eğitimden, ulaşıma; konaklamadan, haberleşme imkânlarına kadar iyi bir altyapıya sahibiz. Önceki satırlarda da bahsettiğim gibi temel problem büyük düşünmeyi, sabırla ve inatla mücadele etmeyi ve sonuca varmayı becerememek.

Ben kişisel olarak, Elazığ’ın ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtımı ve bu şehrin vitrine çıkarılması için küçük küçük etkisiz işler yerine büyük organizasyonlara talip olunması gerektiğine inananlardanım. Kuşkusuz bu işler akşamdan sabaha olacak işler değil. Uzun soluklu bir çalışma ve sağlam bir yol haritasıyla hedefe varılabilir.

Buna inanıyorum. Böyle bir niyet ortaya koyup yola çıktığımızda kervanın hayli mesafe alacağına kuşkum yok. Bu şehir insanı doğru yönlendirildiğinde sadakatle görevini yapacaktır diye düşünüyorum.

Ve yine inanıyorum ki böyle bir çalışma içerisine girildiğinde yüzlerce hatta binlerce genç ve orta kuşak gönüllü, bir ordu halinde görev bekleyecektir. Bu gönüllüler ordusunun ilk sırasına kendi adımı yazdırmaya şimdiden hazırım.

Bazılarınız bu düşüncelerimi ütopik ya da gerçekleme ihtimali olmayan şeyler olarak düşünebilir. Benim negatif düşünceler ve negatif düşünceli insanlara ayıracak vaktim yok. Yahya Kemal merhum ‘’İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar.’’ der. Ya hayal kurup Elazığ’ı Anadolu’nun ışıldayan yıldız kentlerinden biri haline getirmek için özveriyle çalışır, çabalarız, ya da ‘’ Kar mı yağmış şu Harput’un başına’’ der hazin hazin iç  geçiririz.

Değerli okurlarım, bu yazım sezonun son yazısıydı. Artık kitapların dost dünyasına dönme ve tatilin gerekleriniz yerine getirme vakti. Kısmetse tekrar buluşuruz.

Hepinize sağlık, huzur ve sevgi dolu günler diliyorum.

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları