Ahmet KIZILKAYA

BU ŞEHİR ELAZIĞ MIDIR?

Ahmet KIZILKAYA

Türk edebiyatının seçkin şairlerinden Attila İlhan, Ben Sana Mecburum adlı şiirinde ‘Bu şehir o eski İstanbul mudur?‘ diye soruyor ya ben de öyle soruyorum. Yaşadığımız bu şehir, Elazığ mıdır?

Niyetim geçmişi sürekli gündemde tutup bugünü karalamak veya bugüne isyan etmek değil elbette. Ancak yaşadığımız kentin bugünkü fotoğrafı bizi mutlu etmiyorsa bana göre bu konuda daha fazla yazıp çizmek,  daha fazla konuşmak gerekiyor 

Bu şehirde doğdum, bu şehirde büyüdüm. Sosyolojisini, demografik yapısını, kültürünü sanatını iyi bilirim. Yaşadıklarımdan başka, büyüklerimden duyduklarım ve hafızama kaydettiğim birikmiş çok anı ve bilgi var bu kente dair.

Bugün hafızamı tazelediğimde beni hem üzen hem hayrete düşüren birçok olumsuz durum görüyorum.

Elazığ Lisesi mezunu değerli bir hanımefendi hemşehrimizden işitmiştim. 1958’lerde William Shakespeare’in Hamlet’ini Elazığ Lisesi öğrencileri olarak İngilizce sahnelediklerini ve bu gösteriyi Elazığ ile birlikte çevre illerin bürokratlarının gelip seyrettiklerini anlatmıştı.

Yine merhum babam başta olmak üzere birçok büyüğümden dinlemiştim. 1960’lı, 70’li yıllarda insanlar kılık kıyafetleri uygun olmadığında Gazi Caddesi’ne çıkmaz ara sokaklardan yürümeyi tercih ederlermiş. Bu duyarlılığa, toplumsal saygının ve adabı muaşeretin zirvesi desek yeridir herhalde.

Bu iki örnek bile hafızalarda kalan Elazığ’ın kültürel boyutunu ortaya koyması bakımından oldukça çarpıcı diye düşünüyorum.

İletişim araçlarının, toplumsal iletişimin ve kent hayatının bu kadar genişlediği bugüne baktığımızda gördüğümüz manzara acaba hangi kent sakinini mutlu ve tatmin ediyor? Şehirdeki kültür sanat etkinlikleri, insan ilişkileri ve kültürel boyut ne düzeyde?

Geçen gün yerel medya organlarımızda küresel koronavirüs salgını nedeniyle yapılan sokak röportajları yayınlandı. Orada konuşan insanların kendi zihin dünyalarındaki düşüncelerini paylaşma arzularına bir şey demem ama birçok sağduyu sahibi insana ters gelen bu görüşlerin daha sonra ulusal medyaya yansıması ve neredeyse bir magazin konusuna dönüşmesi herkes gibi beni de çok rahatsız etti.

Dünyanın topyekün savaş açtığı bu salgına kendi fikir pencerelerinden bakıp olayı hafifseyen anlayış elbette bu kentin ortak sesi değil, ancak herkesin her konuda konuşma isteği ve mikrofon sevdası şehrimizin tanıtımı açısından olumsuz sonuçlara da neden oluyor.

Bu anlamda bu işe belki isteyerek değil ama şu veya bu şekilde ortam hazırlayan yerel medyadaki dostlarımın daha duyarlı olmasını beklerim. Sonuçta medya bir kentin doğru tanıtımında en güçlü araçlara sahip.

Biliyorum ki benim gibi birçok kent sakini de bu durumdan rahatsız. İnsanlar bilmedikleri konuda konuşmama gibi bir erdeme sahip olmalı.

Trabzonlu ve Kayserili iki değerli ağabeyimin Elazığ ziyaretlerinde de benzer şikayetleri onlardan dinlemiştim. Zihinlerindeki kültür şehri Elazığ imajına yakışmayan söz, tutum ve davranışlara İzzetpaşa Camii ve PTT civarında şahit olduklarını bildirmişlerdi.

Bu şehrin imajını bozmaya kimsenin hakkı yok. Kimin nerde oturacağına, kimin ne zaman dışarıya çıkacağına karışamayız ama bu şehrin ağız özelliklerini ve kültürel kavramlarını bozup magazin konusu yapmasına da müsaade etmeyiz. Bu bir parodi ve güldürü meselesi değildir. Bir kültür meselesidir.

Ekrana çıkan, uzatılan mikrofona konuşan her kent sakini bu şehrin değerlerinin de bilincinde olmalı. Buna sokakta haber yapan ve o haberleri televizyonlarda yayınlayan medya çalışanı arkadaşlarımız da dahil.

Elazığ’ı okuyan bir şehir haline getirmemiz şart. Bu şehri müzelerle, kültür sanat etkinlikleriyle donatmamız, kamu spotu şeklinde de olsa sürekli farkındalık oluşturmamız şart!

Tiyatroya, sinemaya, sanat etkinliklerine ve kent bilincine sahip büyük bir kütle oluşturmak gerekiyor. Burada en büyük görev Elazığ Belediyesi’ne düşüyor. Sayın Başkan Şahin Şerifoğulları’nın göreve geldikten sonra yaşadığı sel, deprem ve salgın gibi şanssızlıklarının olduğunu biliyorum. Ancak yine de Elazığ Belediyesi’nden beklentimiz büyük.

Şehirde bir kent konseyi olduğu söyleniyor. Bu şehir için neler yapıyorlar, neler üretiyorlar bilmiyorum. Aynı şekilde bir sürü dernek vakıf ve sivil toplum örgütleri var. Onların bu şehre dair nasıl bir planları var ondan da haberim yok.  Ancak herklesin bu işin bir kenarından tutması lazım.

Bundan 40-50 yıl önce irfan ve idrakleriyle şehrin asaletini hakkıyla temsil eden insanlarımız gibi duyarlı insanlara ihtiyacımız var. Bu bir eğitim, kültür ve sağduyu işidir.

Elazığ’ı yeniden bir kültür-sanat şehri yapabiliriz. Elazığ’ı yeniden seçkin bir il haline getirebiliriz. İşin bir yerinden başlamak lazım. Yoksa  şehrin imajının zedelenmesi devam edecektir.

Bir sonraki yazımda buluşuncaya kadar sevgiyle ve huzurla kalın..

Yazarın Diğer Yazıları