ŞİDDET UYGULANMASI AKIL DIŞI BİR DURUM

BAŞAK MERAL GÜNDÜZ/Elazığ'da geçtiğimiz günlerde yoğun bakım ünitesinin kapılarının kırılarak bir doktora yapılan saldırı dikkatleri yeniden doktorlara yapılan şiddet olaylarına çevirdi.

ŞİDDET UYGULANMASI AKIL DIŞI BİR DURUM
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Sonu gelmeyen bu tür şiddet haberlerinin sebebini Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Görevlisi Mehmet Fatih Çakar’a sorduk.

Çakar, suç işlenmeyen bir toplumun olmadığını belirterek lakin kişilerin yardıma muhtaç olduğu kişilere şiddet uygulamasının akıl dışı bir durum olduğunu söyledi. 

Çakar sözlerine şöyle devam etti:

Aman doktor canım doktor 

Derdime bir çare

Çaresiz dertlere düştüm 

Doktor bana bir çare        

 

İstanbul yöresine ait bu şarkının söz ve yazarı eğer şu sıralar bu dizeleri yazmış olsaydı muhtemelen bu dizelerin sonuna şunu eklerdi. Derdime çare bulamazsan bak döverim seni doktor. Gün geçmiyor ki doktor hastanın saldırısına uğradı içerikli bir haberle karşılaşmayalım. Peki, ama neden? Doktordan şifa aramaya mı gidiyoruz doktoru dövmeye mi? 

 

Doktor minnet değil görevini yerine getirir, hastanın hastalanmasına sebebiyet verende doktor değil hastanın kendisidir. Bu tartışılmaz gerçek, herkes tarafından bilinmesine rağmen, bu gerçek doktor ve hasta arasında oluşabilecek gerilimlerinde başlangıcını oluşturuyor. 

Doktor hasta gerilimi ve sonrasında oluşan şiddet durumu sürekli yaşanan ve aynı şekilde toplum tarafından konuşulan gerilim durumların en dikkat çekici olanıdır. Görünen o ki bu gerilimlerin sonu da hassas ve yerinde davranılmadığı sürece hiç gelmeyecek. Ne ağırlaştırılan cezai müeyyideler, ne şiddete maruz kalan doktorların yaptıkları iş bırakma eylemleri bu olumsuz tabloyu ortadan kaldırmayacak.

Doktor hasta iletişimi konusunda bilimsel olarak çalışan ve ilimizde görev yapan bazı hekimlere yönelik sunumlar gerçekleştiren biri olarak şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki, bu gerilim ve şiddet durumunun mihenk taşı iletişimdir. İletişim en yalın anlamı ile anlama ve anlatma sanatıdır.

O halde sorulacak soru kim neyi nasıl anlatıyor kim neyi nasıl anlıyor? Bu soruyu tanık olduğum bir olay ile somutlaştırmak isterim. Rahmetli annem fenalaşmış ve acil servisine kaldırmak zorunda kalmıştık. Annem için gerekli müdahaleler doktorlar tarafından yapılmış, takılan serumun bitmesini beklerken kalabalık bir grupla beraber baygın bir şekilde sedye ile bir bayan getirildi.  Acil servisinin doktorlarından birisi ( Ki o doktor alanında oldukça başarılı biri )  sedye ile getirilen hastaya hemen yöneldi ve müdahale etmeye başladı.  Doktor hastaya müdahale ederken hastayı getiren kalabalık gruptan birileri, doktora hastamız intihar etti dedi. Bir yandan hasta ile ilgilenen bir yandan o kalabalık hasta yakınlarını dinleyen doktor o kalabalığa sordu: NEDEN İNTİHAR ETTİ.  Ve kıymet bu soru ile koptu.

Şimdi soruyorum. Hatalı davranan kim?

•       Görevini layıkıyla yapan alanında oldukça başarılı o doktor mu?

•       Hâkim ve savcı olduğu sonradan anlaşılan ve yakınları intihar eden kalabalık grup mu?

 Elbette kastı hastanın neden intihar ettiği değil de nasıl ve ne ile intihar ettiğini öğrenme ve ona göre müdahalede bulunma çabasında olan o doktor sadece bir kelimeden dolayı hatalı davranmıştır. Ancak istemeyerek de olsa yanlış kullanılan bir kelime bir curcunanın kopmasını gerektir mi? Tabi ki kesinlikle hayır.

 

Tüm mesleklerin statü ve itibarını belirleyen o mesleği icara eden kişilerdir. Toplumumuzda saygın kişiler olarak görülen doktorların uğradıkları saldırı sonrasında, eğer doktor hak etmişti fısıldaşmaları çoğalmış ise sorgulanması gereken konular çoğalmış demektir. Bu noktada doktorları hastane yönetiminden bağımsız düşünmek, yardımcı hizmetleri bu duruma dahil etmemek sağlıklı bir sonuca ulaşmayı da engeller.

 

Hiç dikkat edildi mi bilmiyorum ama doktor hasta geriliminin en fazla olduğu hastaneler kamu hastaneleridir. Özel hastanelerde bu gerilimlerin sayı olarak çok azalmasının sebebi, hastanın hastaneye girdiği andan doktora ulaşma anına kadar kaygı ve endişelerini unutturacak, kişisel davranışların uygulanması ve rahatlatıcı fiziki bir ortamın oluşturulmuş olmasıdır. Kamu hastanelerinde ise çoğunlukla hasta, hastaneye girer girmez adeta canlı bir bomba gibi doktorun karşısına çıkmaktadır. Şöyle ki özel bir hastanede, hastaların bekleme noktalarında sıralarını beklerken sıkıldıklarını gözlemleyen hastane yönetimi o bekleme yerlerinin olduğu bölgelere aynalar yerleştiriyor ve sonrasında hastalar izlenmeye başlanıyor. Görülüyor ki hastalar sıralarını beklerken, aynalara bakarak kimi saçını, kimi kıyafetini düzeltiyor. Hatta dişlerinin sararıp sararmadığını aynaya bakarak kontrol edenler dahi görülmüştür. Bir ayna dahi beklemekten sıkılan hastanın dikkatini kısa süreli de olsa çekebiliyor ise yapılacak diğer müspet uygulamaların nasıl olumlu sonuçlar oluşturabileceğini düşünmek çok zor olmayacaktır. Hastane duvarların boyandığı renkler, doktorların muayene sırasında farklı ameliyat sırasında farklı renk kıyafet giyinmeleri dahi hastalar üzerinde rahatlatıcı bir öneme sahipken tüm hastanelerde gerekli düzenlemeler elzem bir şekilde yapılmalıdır. Dayısıyla tanı ve tedavinin sadece yeterli olmadığı tedavinin sunulduğu hastanın psikolojik olarak rahatlatılması doktorlarımıza adeta yüklenilmiş bir görev haline gelmemiş olacaktır.

 

Tüm kamu kuruluşlarında olduğu gibi hastanelerde de yaygın sorumluluk anlayışının sağlıklı bir şekilde uygulanması gerekir. Kapıda bekleyen güvenlik görevlisinden başhekimine kadar herkesin bu sorumluluk gereği davranması doktorlarımızı hedef tahtasına oturmaktan alı koyacaktır

Doktor, muayene sürecinde hastanın eğitim ve sosyo-kültürel durumunu dikkate alarak uygun terminoloji ve üslubu kullanmak zorundadır. Anacak çoğu zaman doktor-hasta iletişiminde bu durumun önemsenmediği veya göz ardı edildiği görülmektedir. Özellikle doktorların kullandığı terminolojinin tüm hastalar tarafından anlaşılmadığı, hastanın anlamadığı cümleleri utanma, çekinme, korku veya başka nedenlerle doktora sormadığı yapmış olduğumuz bir araştırmada ortaya çıkan bir sonuçtur. 

 

Kötü tanının hastaya söylenmesi bir doktor için en zor anlardan birisidir.  Bu durumda doktorların hastaya hastalığının ağır sonucunu söylemlerinin ardından kaygıyı düşürecek hastalığın boyutları var ise mutlaka söylemleri gerekir. Örneğin hastanın, tamam kansermişim ama şunu yaparsam iyileşebilirim ümidine kapılması gibi. 

 

İyileşmek ve hastalığının gerçek nedenlerini ve tedavi yollarını öğrenmek isteyen her hasta, doğal olarak doktorlarıyla iyi ilişkiler kurmak amacındadır. Doktorların hasta karşısında sürekli   empatik düşünme becerilerini ortaya koymaları, hasta ile güç dengesini bozmadan bütünleşmesi, beden diliyle üzüntünü paylaşıyorum hissini hasta veya hasta yakınlarına hissettirmesi gerilimleri ve şiddetti ciddi derecede ortadan kaldıracaktır. 

 

Sonuç olarak Hasta belli bir rahatsızlıkla, hekim ise o hastalıkla uğraşmak durumdadır. Bunun için aralarındaki ilişki basit bir şekilde kendi rollerini yerine getirme ilişkisinden çok, derin yapısal özellikler taşımaktadır.  Hastaya hoş geldiniz demeyi unutmayan, tebessüm ve güler yüz göstermekte cömert olan, hastayı aktif bir şekilde dinleyen doktorlar bir yandan sağlık sunarken diğer yandan kalplerde yer edineceklerdir.