BİR GÖNÜL ADAMININ ARDINDAN

            Kimdi bu gönül adamımız

Kimdi bu, bir sessizlikle alıp başını giden?

Kendi, Manas Yayıncılık tarafından yazı hayatının 60&rsqu

BİR GÖNÜL ADAMININ ARDINDAN
TAKİP ET Google News ile Takip Et

            Kimdi bu gönül adamımız

Kimdi bu, bir sessizlikle alıp başını giden?

Kendi, Manas Yayıncılık tarafından yazı hayatının 60’cI yılında benim için hazırlanan “ARMAĞAN” kitabında nazikane bir lisanla “Efsane Şükrü Kacar” diye kalem oynatan?

Daha birçok tatlı sözlerle beni nerede ise göklere çıkaran Gönül Sultanı, şair ve yazar Ziya Çarsancaklı idi.

O günlerin has sultanı beylerin, ağabeylerin en önde giden, en son halkası. Çarsancak’tan Palu’ya, Palu’dan Elazığ’a uzanan bir unutulmaz insanımız, bey soylumuz, daha da ötede en nazik, en yumuşak Tanrı kulumuz…

Bütün bu güzellikler ona yakışır.

Nasıl yüceltirseniz yüceltiniz. O en üst köşelerde oturur.

Daha da ileri giderek o tatlı yüzüyle sizleri kalbinizin ortasından vurur.

Geçmişte bir gün kendisine çok yakışan bir takım elbise ile İstanbul’dan çıkıp Elazığ’a gelmişti. Manas’ta onu bu güzelliği ile karşılamış, sonra da köşemizde, “ Bir Beyaz Takımlı Adam” diye bir köşe yazısı döşemiştik. Çok mu çok hoşuna gitmişti. Yıllar yılı bana söyleyip durmuştu.

İşte o beyaz takımlı adam, yaşamın cilvesine bakınızki bu kez beyaz kefenlerle Elazığ’a dönmüş ve aile mezarlığına defnedilmişti.

Etrafına öylesine ışık veren, aydınlık veren bu Ziya Bey bir daha dönmemek üzere aramızdan ayrılmıştır.

Çok üzgündü bizim Bulut Şener.

Sıcağı sıcağına hemen o Cumartesi bir anma töreni düzenlemişti. Salon tıka basa doluydu. Onu öylesine sevenlerle üstüne üstlük Avukat Yeğeni Şadi Çarsancaklı’da vardı aramızda ve de amcası için o derece yumuşak, ama öylesine etkileyici bir konuşmada yapmıştı. Bedrettin Keleştimur konuştu, R. Mithat Yılmaz konuştu, Naci Onur Hoca konuştu, Gültekin Koç konuştu, ben konuştum, daha birçok seveni, sayanı konuştu. Bizim sevgili Dayıhan da o gür sesiyle bir şiirini okuyarak bizleri daha çok duygulandırdı.

Ama onu anlatmakla bitiremezdik.

O bizim için kök salmış bir çınardı. Bu çınarda daha neler saklı, neler vardı. Kimler yoktu ki bu anma töreninde sevgili Celal Sürgeç, Kamusen başkanı Kerim Eflatun ve nice değerler, bulunuyordu.

Benden bir yıl önce 1926 yılında dünyaya gelmiş, daha altı aylık iken babası ile birlikte sürgüne gitmiş, İstanbul, Afyon, Konya’da o biçim yaşamış, acı ve tatlı anılarla büyümüş, sonra da öyle sevilen, sayılan bir gönül adamı olmuştu.

Ne kadar yazsak, ne kadar anlatsak, onun gönül dünyasını bir güzelce ortaya koyamayız. Dileriz yeri cennet olsun…  Yakınlarının, sevenlerinin başı sağolsun..

İstanbul’da birlikte yaşadığımız bir anımızı da anlatmadan geçemeyeceğim.

2006 yılının Mayıs ayında İstanbul dayız. Akçadağ Köy Enstitüsü’nden sınıf arkadaşımız Mehmet Doğan Hoca (Okulda iken namaz kıldığı için onu hep hoca diye çağırırdık) Büyükada’da oturuyordu. Bir gün beni,  Ziya Çarsancaklı Beyi, gene Akçadağ’dan sınıf arkadaşımız şair ve yazar Nurettin Uytun Beyi evine davet etmişti. O gün 60 yıllık bir özlemi gidermeye çalışmıştık. İşi organize eden de Nurettin Uytun Ağabeyimizdi. Biz okulda kendimizden büyüklere hep ağabey diye hitap ederdik.

Elazığ’a döndükten sonra da şair Nurettin Uytun aşağıdaki şiiri yazarak bana göndermişti.

Ziya Çarsancaklı ile de ilgili olduğu için bu yazımız ekinde vermeye çalıştık.

 

                         ALTMIŞ YILLIK HASRET

 

Rest çekmişti dört ahbap zamandaki inada

60 yıllık bir hasret dindi Büyükada’da!

Mutlu, şaşkın gözlerde deryalar nemi vardı,

Kucaklaşan özlemdi, gurbetteki sılada.

 

Kadir bilir dostların biri Kacar Şükrü’ydü,

Çarsancaklı Ziya Bey ki asalet rüknüydü,

Mehmet Doğan haneyi muhabbetiyle sardı,

Tüller ardında mazi her birinin zikriydi.

 

Daldık deryaya nisbet mazinin ummanına

Nefes, nefes karıştık “Mastar”ın dumanına (*)

Zaman sinmiş anılar, geçen ömrü aradı

Saklıdır esen yelde, sırdaştır fermanına.

 

Ağaran ufuklarda açıldı pencereler

Anılarla dillendi dostlar, yerler, yöreler,

Bir film şeridinde binbir derde yaradı

Gönül aynasındaki yurtlar; dağlar, dereler…

 

Zaman içre zamanda bir zamanı paylaştık

Kâh hüzünü yaşadık, bâzan neşeyle taştık!

Hey hat… Vakit daraldı, gene sular karardı…

Dört ahbap şol deryayı bir günü böyle aştık.

 

                                             Kazasker/ İstanbul 30 Mayıs 2006

                                                           Nurettin Uytun