BİR DOSTUN HASRET KOKAN MEKTUBU

                        Arz-ı Şükran'a Kifayetsiz mektup

         &nb

BİR DOSTUN HASRET KOKAN MEKTUBU
TAKİP ET Google News ile Takip Et

                        Arz-ı Şükran’a Kifayetsiz mektup

                                       “Sayın Mehmet Şükrü Baş”

 

            “Keşke “o” ziya Çarsancaklı ben olsaydım.

            Hem gıpta ettim ve hem de beşerin fıtri duygusdigerığı gereği gözlerim buğulu, nefesim kesik, kesik okudum, okudukça kıskandım. Kimi kimden?

            Zat-ı âlinize ifadeden aciz kaldığım binlerce Şükran duygularım müstecab dualarımdadır. Kadirşinas Sn. Mehmet Şükrü Baş Beyefendi kardeşim. “O” Ben miyim?

            Derler ki “VEFA SEMAYA ÇEKİLMİŞ CİHANDA NAMI GEZER” Hayır kabul etmiyorum. Aşıkı sevdalısı bulunduğum “HARPUT-ELAZİZ” ocağında, kucağında binlerce Adil, Sadık, muteber, mutemed, müşfik, münevver, Kâmil-i mükemmil ve de dost ve mukaddir, muhterem insanlar varken “O” menfi değişi kabul etmek mümkün mü?

            İlim, irfan, uhuvvet evimiz içinde şair, edib, gönül erbabını, sıcaklık ocağında ve vefa kucağında toplayan ve de yaptıklarıyla kendisini BİZ OLARAK dünyaya tanıtan (ŞENER BULUT) kardeşimiz sayesinde vücut bulan “MANAS” bile, menşei fazilet ve vefaya dayanan ulvi ahenkli varlığımız, dayanışma ve kaynaşmamızın sağlandığı aydın ocaklarından biri değil mi? Dayanışma ve kaynaşmaya gelince; Namık Kemâl istintak ve isticvab edildiğinde ”EHL-İ DİL BİRİBİRİNİ BİLMEMEK İNSAF DEĞİL” demişti. İşte her Elaziz Beyefendisi de bu kavle bağlılığını (Yüksek meziyet olarak) temadi ettirmektedir.

            Nitekim Şair ve Gönül Dostları Muhterem Mithat Yılmaz, Şükrü Kacar, Muammer Aksoy, Şener Bulut, Mahir Gürbüz, Av.Doğan Özdal, Bestekâr Doğan Sever, Öğr. Faik Güngör, Lütfi Parlak ve Hadi Önal Beyefendilerimiz “O” Ocak (MANAS) tan ses vererek selâmlarını iletmek lutfuna Zat-ı alinizi aracı kılıp ihya ettiler. Sağ olsunlar, başta zat-ı âliniz, hayatımın en tatlı ihtizazıyla Ruhumu şad, yüreğimi abad ettiniz.

            83. basamaktayım. Elimle bastonla, bu adedi meçhul bir o kadarda zorlu basamaklardan (Dostlarımın teveccühüne rağmen) daha da çıkacağımı pek sanmıyorum. Takdir Yüce ALLAH (c.c.) ındır. Olgu önce niyet, sonra nasiple kaimdir.

            Dediğiniz gibi (tez zamanda) Eylül 1’de aranızda olmak istiyorum.

            Fazla uzatmayayım Sözün yarısını da vicahiye saklayalım. Mübarek şahsınızda tüm Elaziz’li ve Elaziz’deki dostlarımıza hürmet-i faikalarımı arz ediyorum. Canım Kardeşim, Efendim.”

                                                                          Ziya Çarsancaklı

                                                                       12 Ağustos 2008 İst.

                                                                                 (İmza)

            Noktasına virgülüne dokunmadan köşeme aldığım bu mektup geçen gün gazetemize geldiğinde ben oradaydım. Mektubun başlığını okuduğumda o muhterem zat’ın naçiz şahsıma göstermiş olduğu yüksek teveccüh karşısında ezildikçe ezildim. Çünkü bendeniz o yüce şahsiyetin yanında bir zerre bile değildim.

            Oysa biz ona karşı yazdığımız her kelimenin duygularımızı ifade de yeterli olamayacağını açıkça bilenlerdendik. Çünkü Ziya Çarsancaklı gibi bir edeb ve hâyâ timsali bir Osmanlı beyefendisini anlatmak bizlerin yeteneği dışındadır.

            Bu müstesna insanın hasret kokan mektubunda yüreğimize su serpen bir müjde de aldık. Üstadımız bir Eylül’de Elaziz’de olacağını müjdeliyor. Bir Eylül Mübarek Ramazan-ı Şerifin ilk günü dolayısıyla bu mübarek günün o muhterem insanla aynı gün geleceği hazzını yaşamak için Cenab-ı Allah’tan cümlemize hayırlı ömürler nasip etmesini diliyorum.

            Ve o gün sizi sadece ben değil mektubunuzda isimlerini yad ettiğiniz dostlarınızın tümü hasretle, sabırla ve de özlemle beklemektedirler.

           Size çok sevdiğiniz Elaziz’den gönderilebilecek kadar selam ve saygılar gönderiyorum.

           Lütfen kabul buyrun.

           Canım efendim. Muhterem ağabeyim, duayenim….

 

                                                                                 Mehmet Şükrü Baş

                                                                                 Gazeteci - Yazar

                                                                        Elazığ Nurhak Gazetesi Yazarı

                                                   

          Mehmet Şükrü Baş///16 Ağustos 2008///Elazığ Nurhak Gazetesi

 

                                               VE DÜN

 

            Ve dün… O mümtaz insan mektubunda belirttiği gibi Elazığ’a geldi. Ama omuzlar üzerinde… Omuzladık mübarek naşını, sevgi ve saygılarımızı sunduk…

Helal ettik haklarımızı…                                               

            Bu müstesna insanı tanımayanlar onu sıradan bir insan olarak kabul ederler. Oysa o sıradan bir insan değildir o bir insanlık abidesidir. O koca bir çınar o bir meş’aledir. Onu tanımak edebi tanımak, sevgi ve merhameti tanımak, insanlığı tanımak gibidir.

Bendeniz doğma büyüme Elazığlıyım. Yetmiş senelik ömür güzergahımda koca bir Türkiye’yi gezdim. Binlerce insan tanıdım ama tek bir ZİYA ÇARSANCAKLI gördüm…

            Ben ondan edebi, nezaketi, terbiyeyi, sevgiyi, saygıyı öğrendim.  

Ben onda insanlığın ne demek olduğunu öğrendim. Ben onu bir arkadaş değil bir ağabey olarak bildim. Üç ağabeyim vardı dördüncüsü de Ziya Çarsancaklı’dır dedim…

            Dördünü de kara toprağa verdim.

            Ve dün Şener Bulut kardeşimin elinden aldığım kürekle Ziya Çarsancaklı ağabeyimin üzerine toprak attım.

            “İnnâ Lillâhi Ve İnnâ İleyhi Râciûn”

            Söz bitti kelam bitti. Elimde Ziya ağabeyin bana gönderdiği yukarıda okuduğunuz o mektup kaldı… Yaşadığım sürece saklayacağım o çok değerli mektubu.

            Allah rahmet eylesin… Mekânı cennet ruhu şad olsun…

            Sevenlerinin başı sağ olsun.