Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Vatan Sevgisi

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

İnancımız bizlere, “vatan sevgisi imandandır!” buyuruyor.
Toprağımıza, ‘ana’ dedik, 
Coğrafyamıza, ‘gönül’ dedik.
“Alp ve Eren” “Gazi ve Eren!” kavramlarını birlikte kullandık.
Alplerimize, Gazilerimize, ‘bir güçlü mana yükledik’
Bizler, “Ahi Evran Kültürüyle…” bu ülkeyi inşa ettik!
“Yollar Aştım” şiirimizde şöyle diyoruz;
“Şehir şehir dolaştım, yollar aştım
Soluklandım manevi ikliminde
Ulu fethin surlarına ulaştım!
Dokunmuş nakış nakış kiliminde
Yüreğini gözyaşına taşımız!”
Bizim medeniyetimizin köklerinde;
“yürek vardır, gözyaşı vardır, boyasını imandan alan sevgi” vardır.

Şöyle bir Anadolu’yu geziniz…
Gezdiğiniz yerlerde, ‘coğrafi/ veya tarihi işaretleri…’ koyunuz!
O işaretler üzerinde, ‘geçmişi tefekkür ediniz’
“ADIM ADIM” şiirimizde şöyle sesleniriz;
“Malazgirt’ten İstanbul’a adım adım…
Vatan Coğrafyamın her karışına
Dokunmak, yüreğimle adım adım…
Her biri bayrak, ömür yarışına!”
Allah Resul’ü (sav), 1400 yıl önce, “İstanbul’un fethini…” haber veriyor.
O sebepledir ki, İstanbul; İslâm Âleminin, ‘kızıl elmasıdır’
“EYÜP’TE OLMAK” şiirimizde şöyle deriz,
“Eyüp’te, bin dört yüz yılı yaşamak
Fetih sırlarıyla güne taşımak
Misafiriyiz, Eyüp’te Ensarın;
Resul’ü misafir eden Sahabe…
Feth-i Mübin-i gülzar eylemişler
Kokusunu alır; Bedr’in, Uhut ’un,
İstanbul’u vatan yapan ahitin”

Tarihi tefekkür ederim. 
“Yer, zaman ve mekân” kavramları üzerinde dururum!
Bizim üzerimizde, ‘uyarıcı bir radar’ görevini yapan tarih ilmi,
“Sebep-sonuç ilişkileriyle…” geleceğe ayna tutar.
Kur’an’da, ‘kıssalar’ vardır.  Her bir kıssa, ‘ibret levhası’
Ne diyoruz, “hiç ibret alınsaydı!” tarih tekerrür eder miydi?
“Vatanın Bağrında” şiirimizde ne diyoruz,
“Gafil ne bilir, nur-u şahadeti!
Yemeden, içmeden gayri yok âdeti
Aşk ile sev vatanı, hürriyeti
Vatanın bağrında ara, saadeti!”

Haddini aşanlara elbette, ‘haddini bil’ diyeceksiniz!
İnsanı korumak için bütün çabamız!
O da, hak, hukuk, adalet, moral, iyi niyet ve dürüstlükten geçer.
İnancımız, “aldatan bizden değildir!” buyuruyor.
“DUR HELE” şiirimizde şöyle deriz;
“Dur hele, dili burnu uzayanlar!
Dünyanın kaç bucak olduğunu anlar
Bayrak kan kırmızı, toprak gül bahçesi
Mehmet’in batan güneşleri anlar!”

Gazi, “Dil bir köprüdür, kültür bir köprüdür, tarih bir köprüdür!”
Yıllar önce, “Türkçe konuşacaksak, Türk’çe konuşalım!” kampanyaları gerçekleştirdik.
“Türkçe’m” şiirimizde yürekten sesleniriz;
“Türkçe fütüvvet dilim, ses bayrağım
Dalgalan gönüllerde, beş kıtada
Türkçe’yle asra kucak açacağım!
Türkçe’yi öğren; doğu da, batı da…
Bu dille, cihanla barışacağım!”
Bizim dilimiz, ‘kimliğimizdir’ Sadeliğimiz, zarafetimiz, inceliğimiz, nezaketimizdir.
“Suni olarak dil yapılamaz!”  Dil, kültürün taşıyıcısıdır…
Destanlarımız, efsanelerimiz, masallarımız,  ninnilerimiz, atasözlerimiz, manilerimiz…
Türkçemizin edebi zenginliğinden kaynaklanmaktadır!

NE İSTERİM
Biraz tebessüm, birkaç yudum kahve
Soğuk duvar gibi durana, vah be!
Dosdoğru bir yolda; ahde vefa
Gönüller muhabbetle bulsun sefa

GÜNLER KISALDI
Gençlere gün uzun, bizlere kısa
Zaman, soğuk bir fırtınaya döner!
Ölüm haktır, budur ilahi yasa!
Bütün yüzler döner, Mevlaya döner
 

Yazarın Diğer Yazıları