Hayatımıza girdiğinde önceleri siyah beyaz bir kutudan ibaretti.
Bu kutu ilk zamanlar herkesin evinde yoktu. Maddi durumu iyi olanların evinde sadece vardı. Sonraları insanlar borçla da olsa; ev halkının baskısıyla almak zorunda kaldılar.
Siyah beyaz kutu evimize ilk geldiğinde annelerimiz evin en güzel köşesini ona ayırdılar. Üzerine bir de tığla işlenmiş ele emeği göz nuru güzel bir dantel örtü serdiler. Böylece evimizin en değerlisi oldular. Ona öyle herkes elini süremezdi.
Televizyon, önceleri günün belli saatlerinde yayın yapıyordu. Evlerimizde akşam yemeği saati bile artık televizyonun yayın saatine göre belirlenmişti. Çünkü yayın saatinden önce yemek faslı bitmiş olacak, sofra toplanacak ve çaylar yayın başladığında içilecekti. Televizyon başka toplumların hayatına girdiğinde televizyona bu kadar anlam yüklenmiş miydi ? Zannetmiyorum. Ama bizde istisnasız bütün ailelerde televizyona yüklenen anlam büyüktü.
Avrupa ile kıyasladığımızda şüphesiz televizyon bizim hayatımıza geç girdi. Ama etkisi çok oldu. Mesela ilk zamanlar yayınlanan “Dallas” dizisi yediden yetmişe herkesin takip ettiği, hatta yayın saati yaklaştığında sokakta olanlar varsa bir an önce evlerine gitmek için koşuşturmaya başlardı. Kendimizi o kadar diziye kaptırmıştık ki Dallas’ın kötü adamı J.R. Ewingi’den hepimiz nefret ediyorduk. Kardeşi iyi adam Bobby’i ise çok seviyorduk. Artık bu isimler ailemizin bir parçası oluvermişlerdir. Ne de olsa Türk toplumu olarak bizler duygusal bir yapıya sahibiz.
Zaman zaman televizyonumuzda görüntü gidiyordu. Ama keskin zekamızı kullanarak yayını nasıl geri getireceğimizi kısa sürede bulmuştuk. Nasıl mı ? Televizyona aile bireylerinden kim yakınsa hemen gider televizyonun üstüne bir kez vururdu ve sonuç muhteşemdi. Çünkü görüntü gelirdi.
Bir süre sonra siyah beyaz televizyonların yerini renkli televizyonlar almaya başladı. Bu sefer renkli televizyonu olanlar mahallede parmakla gösterilmeye başlandı. Yenisini almamak için babalarımız ilk zamanlar direndi ise de nafile ev halkının baskısı her geçen gün artıyordu. Sonunda babalarımız pes etmek zorunda kaldı ve evler siyah beyazdan taksitle alınan renkli televizyona geçiş yaptı. Babalarımız ‘oh be renkli televizyonu da aldık tamam daha bir süre kimse bana dokunmaz rahat ederiz’ diye düşünmeye başlamışlardı ki bu sefer de kanalların sayısı artmaya başladı. Evlerde kanal değiştirme kavgaları başladı. Peki şimdi ne olacaktı ? Allah’tan üretici firmalar uzaktan kumandayı üretti de bu sorun da kısa sürede çözüldü.
1990’lara geldiğimizde de bu sefer hayatımıza özel televizyon kanalları girmeye başladı. Yalnız bu kanalları izlemenin belli bir bedeli olacaktı. Böylece uydu antenleri ve çanak antenler hayatımıza girmişti. Aslında bu televizyon babalarımızın cebinin düşmanı olmuştu.
Kısaca Türk toplumunu televizyon ile hikâyesini anlatmaya çalıştım. Gördüğünüz gibi televizyon hayatımıza girdiği ilk günden itibaren yaşamımızda birçok değişiklikler olmuş ve olmaya da devam ediyor. Millet olarak her şeyi abartmayı, gereksiz anlamlar yüklemeyi ve faydalı olan yönünü kullanmaktansa zararlı yönünü kullanmayı daha çok seviyoruz. Televizyon karşısında saatlerce zaman geçiriyoruz. Saçma sapan programları ve yayınları hiç bıkmadan usanmadan izliyoruz. Gerçi günümüzde televizyonun yerini internet ve akıllı telefonlar aldı. Fakat bizim hayatımızda yine değişen bir şey yok. Zamanımızı bu sefer televizyon karşısında değil de internet ve akılı telefonlarla boşa harcıyoruz. Unutmayalım ki ömür kotamız sınırsız değil, zamanımızın değerini bilelim.